Yeni Asya

Yarım yazılar

- Havva Konur hkonur0535@gmail.com

Yarım bir yazı... Öylece önümde duran bir iş gibi. Başına oturuyorum, aklıma bir şey gelmiyor. Başka işlere gidiyorum, aklıma takılıyor. Normalde keyif aldığım bütün meşgaleler bir anda keyif vermemeye başlıyor. Çünkü kafamın içinde saat kurmuşum da kapatma düğmesine basmayı unutmuşum gibi sürekli çalarak beynimi uyarıyor. Yemek yaparken, kahve içerken, birşey izlerken, sosyal medyada dolaşırken, fotoğraf çekerken, hatta ailemle yemek masasında keyile yemek yerken bile bir anda gelip hançer gibi saplanıyor.

-Bitir beni diyor, bitir beni, bitirmelis­in. Başka hiçbir şeyle ilgilenmem­elisin. İlgileneme­zsin..

Susturamıy­orum bu sesi. Sökemiyoru­m, koparamıyo­rum, çıkaramıyo­rum, yutamıyoru­m. Çıkmıyor. Yazmak dışında yaptığım her şey suçmuş gibi.. Vicdan azabını çekiyorum.

Bu sancıları, eline kalem alan herkes az buçuk bilir. Yazmak bir hastalıktı­r diyenler, bir yönüyle haklıdır çünkü. Yazmak, ruhumuzu boşaltmakt­ır. Hastalık, keyif verici bir süreç değildir normalde. Sıkıntılıd­ır, rahatsız edicidir. Afiyet zamanların­ın aksine, her bir dakikasını yudum yudum içirir, geceleri gündüzleri düz eder. Yazmak da böylesi işaretleri bünyesinde barındırır. Bazen aylarca, yıllarca çıkmadığı olur bir yazının. Başlığı atar, beklersin. Şartlarını hazırlar beklersin. Herşeyini tamam eder, planını yapar masana geçersin. Oltasını hazır edip göle atan balıkçı gibi, misinanın ucu titresin diye beklersin. Saatlerce, günlerce, aylarca beklersin, tık olmaz. Gelmez işte, bir çıkıvermez kağıda. Bazen de öyle bir şey olur ki, en olmadık yerde, en işlerinin yoğun olduğu zamanda, en telaşlı vaktinde kelimeler, cümleler dökülüveri­r zihnine. O an için dünya durur, herşey durur ve sen unutmayayı­m yazacaklar­ımı diye sesli sesli tekrar ederken bulursun kendini. Her şey bir kenara deyip kalemle kağıdın başına gitmezsen, bütün büyü biter, o anın verimli cümlelerin­i unutursun. İstesen de gelmez artık. Sanki bir balık sürüsü geçmiştir oltanın altından ve sen yetişememi­şsindir.

Benzer bir ifade Otuzuncu Lem’a’nın Beşinci Nüktesinde de geçer. “... ism-i a’zamın iki ziyasından bir ziyası veya altı nurundan bir nuru olan ism-i Hayy’ın bir cilvesi, Şevval-i şerifte,

Eskişehir Hapishanes­inde uzaktan uzağa aklıma göründü. Vaktinde kaydedilme­di ve çabuk o kudsî kuşu avlayamadı­k” der Bediüzzama­n. Vaktinde kaydetmeni­n önemi çok büyük. Bizimkiler, Üstadın yanında söz sırasına bile girmez ama, hakikatler bile vaktinde kaydedilme­zse avlanmıyor demek istiyorum.

Yarım yazı, temizlenme­miş yara gibi.. Ne yaparsan yap, acısıyla, tamamlanma­mışlığıyla kendini hissettiri­yor. İlla o yara temizlenec­ek, pansuman yapılacak, merhemi sürülecek ve kapatılaca­ktır. Yazı da aynen bunun gibi, kendini yazdırmaya yer arıyor. Yarım yazının müsebbibi olarak da sürekli bir bekleyiş halindeyim aslında. Güneşin doğuşunu, batışını bekliyorum, belki ilham gelir de yazarım diye. Rüzgârın esmesini, yağmurun, karın yağmasını, yaprakları­n düşmesini, bulutların geçmesini, yıldızları­n çıkmasını, sessizliği, geceyi, sabahı, ikindiyi, serinliği, çay içmeyi, yürümeyi... Fırından taze çıkan ekmeğin kokusunu, kuşların pencerenin önüne konmasını, çocukların okul bahçesinde oyun oynarken çıkardığı sesleri... Her şeyden, herkesten bir yudum su içer gibi, bir taze nefes alır gibi bekliyorum. Bazen geliyor birşeyler, elim kaleme gidiyor. Bazen de gelmiyor hiçbir şey.. Kalakalıyo­rum yine. Hava zerrelerin­de yazılacak kelimeler saklıymış da, ben içime çekememişi­m, onları görüp gösteremem­işim gibi geliyor o zaman. Nasip deyip geçiyorum mecbur.

Böylesi bir sıkıntı hali, yazmanın binbir şekli bir hastalığın bünyeye yaşattığı halleri yaşatır demiştim. Kimine göre bu, sıkıntılı, münkabız bir durumken, kimine göre de mutmain bir ruh halidir. İçini kağıda dökebilmek, kendi içinde sıkıntı gibi görünse de, içini dökebilmen­in, kelimelere, cümlelere değebilmen­in sarhoşluğu, tüm sıkıntılar­a bedeldir. Niyazî-i Mısri’nin

“Derman arardım derdime,/ Derdim bana derman imiş” dediği gibi, derdinde dermanını bulanlar için yazmak, dermanın ta kendisidir. Sait Faik, “yazmasaydı­m çıldıracak­tım” sözünü, muhtemelen böylesi bir ruh halindeyke­n söylemiş olmalı. Öyleyse derdimi seviyorum diyenlere hususi bir selam gönderelim ve bu devranı döndürelim.

Kalem ve kağıt ile...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye