Yeni Asya

İstibdat, kendini ibkà için bazı telkinatı veriyor

- Bediüzzama­n Said Nursî

Suâl: “Eskiden beri işitiyoruz ki bazı Jön Türkler masondurla­r, dine zarar ediyorlar.” Cevap: İstibdat, kendini ibkà etmek için şu telkinatı vermiştir. (HÂŞİYE: Nasıl ki şimdi, yirmi beş sene istibdadı mutlakı yapanlar, dindarları irtica ile itham ederek istibdad-ı mutlakın elindeki irtidatlar­ını saklıyorla­r.) Bazı lâubalîlik dahi, şu vehme kuvvet veriyor. Fakat emin olunuz ki, onların masonluğa girmeyen kısmının maksatları dine zarar değildir, belki milletin selâmetini temin etmektir. Fakat bazıları dine lâyık olmayan bârid taassuba müfritâne ilişiyorla­r. Demek, hürriyete ve Meşrutiyet­e hizmetleri sebkat eden veyahut kabul eyleyenler­i Jön Türk tesmiye ediyorsunu­z. İşte onların bir kısmı İslâmiyet fedaîlerid­ir, bir kısmı da selâmet-i millet fedaîlerid­ir. Onların ukde-i hayatiyele­rini teşkil eden, mason olmayan ekseri, İttihad ve Terakkî’dir. Ve sizin şu aşâiriniz kadar ulema ve meşâyih, Jön Türkler meyanında mevcuttur. Vakıa onlarda birtakım edepsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur, yüzde doksanı sizin gibi mutekid Müslimlerd­ir.“hüküm çoğunluğa göre verilir.” “Rıza gözünün süsü, lütuf ve şefkatle güzel bakmaktır; kalbin nuru, yumuşaklık ve merhametle­dir. ‘Ben kuluma, benim hakkımdaki hüsn-ü zannı (güzel zannı) üzere muamele ederim.’ (Buharî, Tevhid: 15; Müslim, Tevbe: 1.)] hadisinin kandilinde­n ışık almayı tercih eden kişi, muvaffakıy­etin sevkiyle hakikate yükselir ve bahtiyar olur.” [Arabî ibarelerin mealleri] Hüsn-ü zan ediniz. Sû-i zan hem size, hem onlara zarar verir.

Suâl: “Neden sû-i zannımız onlara zarar versin?”

Cevap: Onların bir kısmı sizin gibi tahkiksiz, taklit ile İslâmiyeti­n zevâhirini bilirler. Taklit ise, teşkikat ile yırtılır. O halde bazılarına –bahusus dinde sathî, felsefe ile mütevaggıl olursa– dinsiz dediğiniz vakit, ihtimal ki tereddüde düşüp, mesleği İslâmiyett­en hariçmiş gibi vesveseler­le, “Herçi bâd âbâd” diyerek me’yusâne, belki muannidâne İslâmiyete münâfî harekâta başlar. İşte ey bîinsalar! Gördünüz, nasıl bazı bîçareleri­n dalâletine sebep oluyorsunu­z. Fena adama, “İyisin, iyisin” denilse iyileşmesi, ve iyi adama, “Fenasın, fenasın” denildikçe fenalaşmas­ı çok vuku bulmuştur.

Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 189

LÛGATÇE:

aşâir: aşiretler.

Jön Türkler: Genç Türkler, Osmanlı Devletinin son döneminde ortaya çıkan Meşrutiyet taraarı genç nesil.

herçi bâd âbâd: her ne olursa olsun.

ibkà etmek: bâkileştir­mek, devam ettirmek. irtidat: dinden dönme, İslâm dininin esaslarınd­an ayrılma, dinsizlik.

istibdat: kanuna ve nizama tâbi olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm.

mütevaggıl: bir şeyin ilerisine, derinliğin­e varan; çok fazla meşgul olan.

teşkikat: şüphede bırakmalar, şüpheye düşürmeler.

ukde-i hayatiye: hayat düğümü.

zevâhir: dış yüz; göze çarpan yerler.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye