Alimlerinin ihtilafı
İslam dünyasının geri kalma sebepleri arasında belki de ilk sırayı alan hususlardan biri de İslam alimleri arasındaki görüş ayrılıklarıdır. İslam alimleri arasındaki ihtilalar sadece entelektüel görüş farklılıkları olarak görülmemeli. Çünkü kitlelerin, onların görüşlerinden olumlu ya da olumsuz bir biçimde etkilenmeleri söz konusudur. Hazret-i Peygamber (asm), kendisinden sonra ümmetin 73 fırkaya ayrılacağını haber vermiştir. Bu ayrışmaların alimler üzerinden gerçekleşeceği sır olmasa gerektir. Nitekim haktan sapmış mezheplerden Haricîlik Abdullah bin Vehb, Mutezile mezhebi Vasıl bin Ata, Cebriyecilik Cehm bin Saffan, İsmailiye mezhebinin Nizari kolu Hasan Sabbah tarafından ‘kurulmuş’tur. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Alimler arasındaki farklılıkların nasıl yönetilebileceği konusunda Bediüzzaman’ın Münazarat adlı eserinde özetlemeye çalıştığımız son derece önemli tespitler vardır.
Bu farklılıklar, tüm İslam dünyasındaki ana akım görüşlerin temsil edilebildiği genişletilmiş bir şûrâ meclisi çatısı altında, rey-i cumhurun tecellî ettiği görüş ve kanaatlerin paylaşılması ve bunların içselleştirilmesi ile ortak bir paydada buluşabilir. Genel kabulün dışında olan görüşler bir hakka dayanıyorsa, o görüşler serbest bırakılır. İsteyen istediği görüşü tercih edebilir. Bu yöntemle ilmî istibdadın baskısı engellenebildiği gibi, bilimsel özerkliğin de yolu açılır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus şudur: Azınlıkta kalan ve genel kabul görmeyen görüşler sadece görüş sahibinde kalır, bu görüşler tamim edilemez, yayılması için çalışılamaz. Eğer bu usule riayet edilmezse o görüşün taraftar ve mültezimleri o görüşü yaymak için diğer görüşlerin ve görüş sahiplerinin tahribine çalışırlar. Bu çatışma ortamında ortaya çıkan inkâr, gıybet ve diğer olumsuz davranışlar “Barika-ı hakikat müsademe-yi efkârdan doğar”1 (Hakikat şimşekleri fikirlerin çatışmasından doğar) sözünün tam aksi bir tabloyu doğurarak“şems-i İslamiyetin (İslamiyet güneşi) tecellîsine bir hicap (perde) teşkili”2 tespitini doğrular. Bir diğer önemli nokta da azınlıkta kalan grubun görüşlerindeki hakikatler his, heves ve mizaçlara galip gelmelidir. Aksi takdirde yapılan bütün faaliyetler hislerin ve mizaçların etkisinde kalarak iyilik, güzellik ve hayra değil; ihtilafa hizmet eder.
Nitekim tüm İslam tarihi boyunca ortaya çıkan ilmî ihtilaf ve anlaşmazlıkların bu hususa riayet edilmemesinden kaynaklandığı görülür.
“Ümmetimin ihtilafı rahmettir.”3 hadis-i şerifini Bediüzzaman“müsbet ihtilaf”4 şeklinde yorumlar. Bir başka ifade ile de vesilelerde, araçlarda ihtilaf ama hedefte ittifak Müslümanların başarıları için şarttır. Yine bir başka değerlendirmede “Mesâlikte [mesleklerde] ve meşreplerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve‘neme lazım, başkası düşünsün’ sözünü de söylettirir” ifadesi ile bir başka gerçeğe işaret etmiştir.
“Bir fikre davet cumhur-u ulemanın (alimler topluluğu) kabulüne vâbestedir (bağlı), yoksa davet bidattır, reddedilir”6 sözü de fikrî kargaşaya engel olmak amacına matuftur.
“Bu zamanın en büyük bir farz vazifesi İttihad-ı İslamdır”7 değerlendirmesi, başta İslam alimleri için bir ihtar mahiyetindedir. Alimlerin ittihad edemediği bir ortamda avamın ve Ehl-i İslam’ın ittihadı mümkün olabilir mi? Bayramları farklı günlerde kutlayan, ilmin izzeti için dik duramayan ulemanın İslâmın ittihadı için ittifak edebilmelerini beklemek acaba muhali talep etmek midir?
Sonuç olarak ayırım yapmadan, tüm Müslümanları temsil kabiliyetine haiz bir alimler meclisinin ihdası ve o meclisin çalışma sisteminin de Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu görüşlere uygun olarak hazırlanması gerekir.
Aksi halde “İttihad-ı İslam” tesis edilmeyecek ve geri kalmanın getirdiği tüm olumsuzluklar bütün yakıcılığı ile devam edecektir.
Alimlerin ittihad edemediği bir ortamda avamın ve Ehl-i İslam’ın ittihadı mümkün olabilir mi? Bayramları farklı günlerde kutlayan, ilmin izzeti için dik duramayan ulemanın İslâmın ittihadı için ittifak edebilmelerini beklemek acaba muhali talep etmek midir?
Dipnotlar: