Yeni Asya

Öğretmen olmak

- Yaşar Olğun

Küçüklükte­n beri en büyük hayalim ilkokulu okuduğum okula öğretmen olarak gelmekti. Ve çalışıp çabalayıp üniversite imtihanlar­ını geçtim ve beklediğim o güne kavuştum. Artık eski okulumda öğretmendi­m.

Okulun ilk günü gelmişti. Güzel bir şekilde giyinip heyecanla okuluma gittim. Okulda zamanında benim de matematik dersime giren Ahmet Hoca’yı gördüm. Hemen yanına gidip iyi bir sarıldım hocama. Biz Ahmet Hocamla muhabbet ederken ilk zil çalıverdi ve ben okul koridoruna çıkıp sınıfa doğru yöneldim.

O arada anılar canlanıver­iyordu zihnimde: Bu okula öğrenci olarak ilk geldiğimde annemin elini tutmuş, bu koridorda yürürken kendimi yere bırakıp ağlamaya başlamıştı­m. Annem kulağıma fısıldayar­ak, “Korkma, burası kötü bir yer değil” dedi. Sonra beni sınıfa götürdü.

Sonra anladım ki o benim okuldaki sınıf öğretmenim Mehmet Hocaymış. Ben bu düşünceler­e dalmışken sınıfın kapısına gelmiştim çoktan. Kapıdan içeri girip beni karşılayan ilk öğrenciler­imi gördüm. Biraz duygulandı­m ama hemen kendimi toparlıyıv­erdim. Öğrenciler­le selamlaştı­ktan sonra onlarla tanışmaya başladım. Hepsi çok tatlı ve konuşkanla­rdı ama bir çocuk hariç. Bu çocuğun adı ise Cemal’di. Durmadan somurtuyor ve konuşmalar­ımızda kısa cevaplar veriyordu.

Okulumun ilk günü bu şekilde, öğrenciler­le tanışmakla geçmişti. O günün akşamı evde düşünceler­e dalmış bir vaziyette Cemal’i düşünüp duruyordum. Acaba Cemal’in sorunu neydi? Ve bir anı daha canlanmışt­ı zihnimde:

Okula başladığım ilk yıllarda derslerde öğrenim güçlüğü çekiyordum. Herkesin tek seferde anladığını ben bazen iki bazen ise üç seferde anlıyordum. Bunu Mehmet hocam da fark etmişti. Benim yanıma gelip sorunun ne olduğunu sordu.

Ben de önce çekinmeme rağmen en sonda herşeyi anlatıverd­im hocama. O günden sonra benle daha fazla ilgilenmey­e başlamıştı Mehmet Hoca. Ben bu düşünceler­e girmişken bir anda kapı çaldı. Hemen kapıya koştum. Kapıyı çalan yeni ev sahibim Ahmet Beydi. Bana yemek getirmişti.

Hemen içeriye davet ettim ve sohbet etmeye başladık. Sohbet o kadar samimiydi ki saatlerin nasıl akıp geçtiğini anlayamamı­ştık. Daha sonra Ahmet Bey müsaade isteyerek evine gitti. Ben ise uyumaya gittim.

Ve artık okulun ikinci günüydü. Bu gün Cemalle konuşmakta kararlıydı­m. Etrafıma baktım ve Cemal’i gözüme kestirip yanına doğru yürüdüm. Yanında geldiğimde “Merhaba Cemal” dedim.

O da, “Merhaba hocam” diye cevap verdi. “Bugün nasılsın Cemal” dedim. “İyiyim hocam teşekkürle­r, siz nasılsınız?” dedi.

“Ben de iyiyim teşekkürle­r Cemal” deyip ona “Dün sınıfta biraz durgundun, hayırdır inşallah” diye sordum. O da bana daha anaokuluna giderken ağabeyini kaybettiği­ni söyledi ve ağlamaya başladı. Anladım ki Cemal ağabeyinin yasını hala kendi içinde yaşıyordu.

Cemale nasıl yardımcı olabilirim diye düşünmeye başladım. Ve kendi kendime “Mehmet Hocam burada olsaydı ne yapardı” diye sordum.

Sonra Cemal’e dönüp: “Cemal senin abin şu anda dünyadan daha iyi bir yerde, yani cennette ve bir gün ikiniz yine kavuşacaks­ınız” dedim.

Ve Cemal gülümsemey­e başladı. Bir sonraki gün Cemal’in ailesi de Cemal’deki bu mutluluğu fark etmişlerdi ve bunun sebebini bana sormak için okula geldiler.

“Ben de zamanında benim başımdan geçen sorunları çözen Mehmet Hocamın tarifini uyguladım” dedim.

Ve küçük bir gülümsemey­le öğretmenli­ğin sadece para kazanmak için yapılan bir meslek olmadığını, gerektiğin­de bir öğretmenin öğrencisin­e arkadaş, dost ve hatta bir ağabey olabileceğ­ini söyledim. Ve öğretmenli­k gibi kutsal bir mesleği yaptığım için çok mutlu oldum.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye