Beynimiz...
Vücûdumuzun en üst bölgesi. Rabbimizin en üst ve de bir o kadar kompleks şu mûcizesi... Yaklaşık 1.4 kg ağırlığında... Beynimizdeki nöronların (sinir hücresi) sayısı yaklaşık 12 trilyon kadar.
(Dünyâmızda hâlihazırda yaşayan insanların sayısından 2.500 kat daha fazla)
Büyüklüğünün bütün vücûdumuza oranı 1/50, yani ellide biri kadar...
Vücûdumuzun toplam ağırlığının % 2’sini oluşturmasına karşın, alınan oksijenin % 25’ni, gıdâların kalorisinin % 20’sini harcamakta, vücûdumuzda dolaşan kanın da % 15’ni kullanmakta...
Enerji olarak değerlendirecek olursak; beynimizin içinde -teorik olarakbüyük bir şehri kurmaya yetecek kadar atom enerjisi var...
Beynin üst tabakası (korteks), düşünmek ve de duyular yoluyla algılamak için kullandığımız bölüm. Yaptığımız işin bilincine varmamızı bu bölüm sağlamakta...
Tüm duygu, düşünce ve de eylemlerimiz bir nörondan diğerine aktarılan elektriksel ve de kimyasal sinyallerle ortaya çıkmakta...
Bilgiler, peşpeşe ateşlenen mini elektrik akımları aksonlar (aktarıcılar) ve de dentritler (toplayıcılar) aracılığı ile sâniyenin % 1’i (1/100) gibi kısa bir sürede bir hücreden diğerine iletilmekte...
Herbir beyin hücresi diğeriyle olan iletişimini protein moleküllerini sentez yaparak gerçekleştirmekte...
Bu yol ile, kendisinden sonra gelen 100.000 beyin hücresi ile bağlantısı mümkün hale gelebilmekte...
Beynimizdeki zihinsel becerilerimizi belirleyen temel esas, beynimizdeki hücrelerin sayısı ile değil, nöronlar arası kurulan ve “snapsist” denilen şu “bağlantı sayısı” ile ilgili...
Bu bağlantılar da en çok, doğumdan sonraki ilk 6 ay içinde gerçekleşmekte.
Beynimizi bir telefon santraline benzetecek olursak, bir gramında bulunan nöronların bağlantı kapasitesi dünyada bulunan bütün telefon ağına eşit olduğunu söylemek mümkün...
Beynimizin 1 santimetrekaresinde 1 trilyon bağlantılı 100 milyar nöron bulunmakta ve bu nöronlar arasında herbir sâniyede 100 milyon kez uyarı gerçekleşmekte...
Herbir beyin hücresi, sâniyede binlerce sinyal alabilecek bir kapasiteye sâhip...
Beynimize her bir sâniyede 10 yeni bilgi yüklense bile, ortalama bir ömürde (60 yıl) bir insanın hâfıza kapasitesinin yarısından çok azı ancak doldurulabilmekte... Bedenimizde hassas alıcılar var… Yaklaşık 500. 000 dokunma, 200.000 ısı dedektörü, bir de 4.000.000 acıya duyarlı bir ağ, kesintisiz olarak beynimizin ilgili bölgelerine bilgi aktarmakta...
Beyin hücrelerimiz vücûdumuzun diğer bölgelerine kıyasla daha az ve de daha yavaş ölmekte, hem de yerine bir yenisi üretilmemekte...
70 yaşına gelmiş bir insanın, çocukluk hâtıralarını hatırlayabilmesi bu sâyede mümkün olabilmekte...
Tıp biliminin günümüzde o kadar gelişmesine rağmen, beynimizin sınırları hakkında henüz çok fazla bir şey öğrenilememiştir. Bugüne kadar yapılan bütün çalışmalar, konunun ancak % 5’ini aydınlatabilmiştir. Elektro-kimyâsal sistemle çalışan beynimizin, kas sistemi ile çalışan el, kol ve göz gibi diğer sistemlerden farkı ise “yorulmaması”dır.
Rabbimizin, çok “cevvâl ve de çalışkan” bir hizmetkârı...
Şu günün 24 saaati, haftanın 7 günü, hiç durmadan çalışır; asla yorulmaz...
Biz istirahat ederken bile dinlenmemizi kontrol eder.
Peki, neden bazen beynimizin kilitlendiğini ya da sıkıldığımızı hissederdik? Bunun üç sebebi varmış:
Birincisi, aynı şeyleri kesintisiz, hem de “monoton” bir şekilde tekrar tekrar düşünmek.
İkincisi, üst üste gelen bilgileri gerektiği gibi yönlendirip tasnif edememek.
Üçüncüsü, göz ve beden gibi, fiziksel yorgunluğumuza aldırış etmeden çalışmayı sürdürmemiz...
İşte, Rabbimizin en büyük bir mûcizesi...