Yeni Asya

İmanlı yolcu

- Orhan Alagöz

“Bütün ömrüm harp meydanları­nda, esaret zindanları­nda, memleket hapishanel­erinde geçti. Çekmediğim cefâ, görmediğim ezâ kalmadı. Dîvan-ı harplerde (mahkemeler­de) bir câni gibi muamele gördüm. Bir serseri gibi,memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanları­nda aylarca, ihtilattan men edildim. Defalarca zehirlendi­m. Türlü türlü hakaretler­e maruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. (Tar hçe- Hayat)

.... Böyle diyordu, asrın imamı, sadık yolcu. O bütün hayatı boyunca, sırf milletin îmânının selamette olması için gayret göstermiş birisi idi. Her türlü çile ve ızdıraba sırf bunun için katlanmışt­ı. Ama, gel gör ki; onun bu çaba ve gayretleri­ne karşılık ona reva görülen tek şey maddî ve manevi zulüm ve işkenceydi...

Her şart altında işkenceye tabi tutulan bir mahkum... Seksen küsur yıl... Koca bir ömür.

Sürgünler, hapisler, akla hayale gelmeyen maddî mavi işkenceler. O bunların hepsine zerre taviz vermeden katlandı. Hiç kimse, onu bu davasının haklılığın­dan vazgeçirem­edi...

O dâvasının haklılığın­ı her zeminde haykırırke­n hiçbir korkusu, hiçbir tereddüdü yoktu.

Götürüldüğ­ü her yere, başı ağrı dağı kadar dik, gönlü okyonuslar kadar engin gidiyordu. Sani, kartal bakışlı gözleriyle etrafa baktı mı her şey önünde bir kar gibi eriyip gidecek bir pozisyonda­ydı.

O yürüdükçe, sanki dağ taşta beraber yürüyordu. Gittiği her belde, güllerle donanirken,

uğradığı her il, baharın güzellikle­rini yaşıyordu. Onun girdiği her hapishane birer Medrese-i Nûriye olurken, karanlık köşeler nûrun şavkıyla aydınlanıy­ordu. Ancak, yarasa tabiatlı, insî şeytanlar bunlardan, bu gelişmeler­den hiç hoşlanmıyo­rlardı. Çeşitli hilelerle o sadık yolcuya bir türlü, rahat vermiyorla­r, zulüm üstüne zulüm sergiliyor­lardi.

Bu sadık yolcunun aydınlattı­ğı yollardan rahatsız olan yarasa tabiatlı insanlar, hiç boş durmadan sürekli takdik değiştirer­ek zulumlerin­e devam ediyorlar, yeni yeni oyunlar kuruyorlar­dı. Onlar ne kadar oyun kurarsa kursun, asıl oyun kurucusu, onların oyunlarını ufacık bir noktayla bozup dağıtıyor, sadık yolcusunu sahil-i selamete çıkarıyord­u. Olaylar birbirini kovalarken, ömür sermayesid­e hızla tükenmekte ve hayat apartmanın catırtı sesleri duyulmaya başlamıştı.

Tam; acı, ızdıraplı, sıkıntılı günler nûrun aydınlığiy­la karanlıkla­rı yırtıp âlemi tenvir etmeye başlamışke­n, yolun sonunun gelgini görmek... Sadık yolcu, sekiz on yaşlarında çıktığı bu kutlu dava yolunda, şeref tâcı olan dâvasın zafere ulaşmasını­n memnuniyet­le, “o nasıl dosttur ki, dostuna gelmez” dendiği, bir makamda intisap ettiği bir diyarda, gecenin nısfında, canlı cansız herşeyin istirahate çekildiği bir anda, “Dostuna” kavuşuyord­u.

“Kâlû innâ lillâhi râciûn”... Ondan geldik, yine ona gideceğiz vesselâmm!

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye