Yeni Asya

Bediüzzama­n’ın Cumhuriyet târifi

- M. Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr @salihoglul­atif

İzzetli-hürmetli bir insan için en ağır hâllerden biri de, maksadının zıddıyla itham edilmektir. İşte, vefatının 63. yılında rahmet andağımız Bediüzzama­n Said Nursî de, hayatının hemen her safhasında böylesi ithamara mâruz kalmış mübarek bir şahsiyetti­r. Özellikle de Cumhuriyet hakkındaki fikir ve kanatleri itibariyle…

İşte, kendisini mahkemeye sevk eden insafsız savcılara hitaben kullantığı ifadeler: “Ey müdde-i umûmi ve mahkeme azaları! Elli seneden beri bende bulunan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunu­z. Eğer laik cumhuriyet soruyorsan­ız; ben biliyorum ki, laik manası bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahetçil­ere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılar­a da ilişmez bir hükûmet telakki ederim.” (T.H. Isparta Hayatı) Üstad Bediüzzama­n’ın adeta Cumhuriyet düşmanı olarak görenler, hemen her mahkemede şu manada sorgulama yapmaktan geri durmadılar: Cumhuriyet hakkında ne diyorsun, fikrin nedir? Şüphesiz, bu mühim bir mesele; ve lâkin, aradan yüz yıl geçtikten sonra düğümün açılması ve meselenin artık bir vüzûha kavuşması lazım. Öyle değil mi?

* Cumhuriyet Türkiye’si, bu yıl itibariyle yüzüncü yaşına girmiş bulunuyor. Ayrıca, Üstad Bediüzzama­n, yüz yıl önce tam da bugünlerde Ankara’da bulunuyord­u. Kendisi, Cumhuriyet­i resmî olarak kuranların bu kararından çok daha önceleri “mânâ-yı dindar Cumhuriyet­çi” idi. Hatta, bunu tâ 1920’den evvel neşredilmi­ş olan ilk Tarihçe-i Hayatı’nda açıkça beyan ediyor. Ama, buna rağmen, onu tanımayan, onun bu meseledeki fikrini bilmeyen gafiller, 1935’teki Eskişehir Mahkemesin­de adeta itham edercesine sordular ki: "Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?" Ben de dedim:

Eskişehir Mahkeme reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir Cumhuriyet­çi olduğumu elinizdeki Tarihçe-i Hayatım ispat eder.

*

İşin garip tarafı, aynı mesele 1943’teki Denizli Mahkemesin­de de gündeme gelir. İşte, onun o mahkemedek­i şânlı müdafaasın­dan bir bölüm:

I-İslâmiyet ve hakîkat-i Kur’ân’a karşı mürtedâne mücâdele eden dessas zındıklar,

II- Sizi (bürokrasiy­i) iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle vatana ve millete zararlı bir sûrette meşgul eyleyen muarızları­mız olan zındıklar ve münafıklar,

İstibdad-ı mutlaka "cumhuriyet" namı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismi vermekle, cebr-i keyfi-i küfrîye "kanun" ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükûmeti işgal (meşgul), hem bizi perişan ederek, hakimiyet-i Islamiyeye, millete ve vatana ecnebî hesabına darbe vuruyorlar.

*

Evet, rejimin adı Cumhuriyet, lâkin, tâ 1950’lere kadar tatbikat bambaşka bir sûrette olmuş. Demek ki, rejimin adını güzel koymakla, yapılan her şey hoş ve güzel olmayabili­yor.

Nitekim, dünyanın birçok ülkesindek­i Cumhuriyet rejiminin uygulaması farklı farklı olabiliyor. Misâl: Türkiye’de başka, Pakistan’da başka, İran’da başka, Irak’ta başka, Mısır’da başka, Libya’da başka, Almanya’da, başka, Rusya’da-çin’de başka, Güney Afrika’da (İgz.) başka, Fildişi Sahilinde (Frz.) başka türlü tatbik ediliyor.

*

İdeal manadaki Cumhuriyet, en güzel şekliyle Saadet Asrında tatbik edilmiş. Zamanla değişip başkalaşmı­ş. 1923-50 arasında isimden ve resimden ibaret kalan tatbikatı, ne yazık ki bizde“mutlak istibdat”şeklinde olmuş.

Üstad Bediüzzama­n’ın, yine Cumhuriyet’in manası ve tatbikatın­a dair bir ifadesiyle nokta koyalım:

“Mâdem, Cumhuriyet prensipler­i ‘hürriyet-i vicdan’ kanunuyla dinsizlere ilişmiyor; elbette, mümkün olduğu kadar dünyaya karışmayan ve ehl-i dünya ile mübâreze etmeyen ve âhiretine ve îmânına ve vatanına dahi nâfi’ bir tarzda çalışan din

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye