Hilmi Uran’dan Kılıçdaroğlu’na Chp’nin şu tarihî serencâmı…
Üstâdımız, Demokrat Partisi Başkanı Adnan Menderes’e hitaben yazmış olduğu müteaddit mektuplar yanında, belki de hiç beklenmedik tarzda, şu “sürpriz” sayılabilecek bir şekilde, dönemin Eski İçişleri Bakanı, sonrasında ise Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri (Kâtib-i Umûmîsi) bulunan Hilmi Uran’a da mektup yazmış ve “önemli” gördüğünden dolayı da Lâhikalar’a dâhil etmiştir.
Söz konusu mektupta Hilmi Uran’a kısaca, Türk milletinin bin senedir Müslüman olduğunu, milyarlara varan geçmiş ecdadının şu “İslâmiyet”le bağlı olduğunu, milyonlar şehitler ve gaziler verip, bir o kadar da evliyalar yetiştirdiğini, İslâmiyet’in bayraktarlığını yaptığını, İslâmiyet’i bütün dünyaya ilân ettiğini, bu anlamda “bütün mazisinin” İslâmiyet hesabına geçtiğini tarihî arka plân itibari ile kendisine hatırlatarak, bir kaç kişinin eseri olan “İnkılâp” namı altında yapılanların millete gâyet zararlı düştüğünü, bünyeye, milletin iç dünyasına uymadığını, karşı tepkilerin vuku bulduğunu, hem koca bir milletin bütün fertleriyle ve ordunun gayretiyle meydana gelen o muazzam gelişme ve ilerlemelerin, yalnızca o şahıslara isnat edilemeyeceğini, eğer öyle yapılırsa milyonlarla ifade edilen halkın ve de ordunun gayretiyle meydana gelen o büyük “hasenelerin” küçüleceğini, adeta “üç dört hasene” mesabesinde, sadece o üç dört şahsa münhasır kalacağını, hem de ihdas edilen “inkılâplar”dan kaynaklanan, “Müslüman Türk Milleti” ile alâkalı, dehşetli, büyük kusurlara “keffâret” olamayacağını, onları “affettiremeyeceğini” ihtar ile geçmişteki milyarlar ecdâdımızın ruhlarını muazzep edip azap içinde bırakacağını, asıl da “tarih önünde” kendilerini “mes’ul edeceğini” özellikle ikaz eder.
Kemâl Kılıçdaroğlu ise, belki de yukarıdaki mektupta ifade edilen “ikaz”dan hareketle, 12 Eylül 2014 tarihinde başlayan ve yaklaşık iki yıl süren (666 gün), sözüm ona “muhafazakâr/dindar” Akp’nin eliyle ihdas olunan, Risale-i Nur Külliyatı hakkındaki “Bandrol Yasağı”nı ve yine Akp’nin verdiği önerge ile Risale-i Nur Külliyatı’nı “devlet tekeli”ne aldığı torba kanununu CHP olarak Anayasa Mahkemesi’ne taşımış, Anayasa Mahkemesi de 11 Haziran 2015 tarihli söz konusu kararında, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki değişikliğin “mülkiyet ve fikir özgürlüklerine aykırı olduğu gerekçesiyle” bu yasayı iptal etmiş, böylelikle Kılıçdaroğlu ve CHP Risale-i Nurların “serbestiyetine” vesile olmuştu.
Şimdilerde ise yine bazı Nur Kanaat Önderlerimiz, ama bu sefer şu “meşveret kararı” görüntüsünde, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde, kimi ve hangi siyasi partiyi destekleyeceklerine dair “ihsâs-ı rey”den öte, açıkça ilan etmişler. Neden AKP’YI destekleyeceklerine dair, “Bu vatanda, şimdilik Dört Parti var” başlıklı mektup başta olmak üzere, Lâhika Mektupları’ndan “kendilerince” delil de getirmişler. Ama asıl unuttukları, atladıkları, hem de “yanıldıkları” kısım ise, Üstâdımız Bediüzzaman Said Nursî’nin Risale-i Nurlar’da, “muktezâ-yı hâle mutabakat” olarak da tarif ettiği “Belagat”in esası olan, “Kim söylemiş; kime söylemiş; ne için söylemiş; ve ne makamda söylemiş?” şeklindeki şu “önemli” ikazıdır.
Abilerimizin hatası, sözü, söz konusu mektubu bağlamından, yani şu “söylendiği kişi, makam, maksat ve tarihi sürecinden” kopararak, güya bütün zamanlara, bütün kişilere, hem de her durumda şamilmiş gibi, sanki şu Kıyamet’e kadar hiç değişmeyecek bir “nass” hükmünde olduğuna itikat etmeleri ve bu şekilde yorumlamalarıdır.
Batılıların şu son yüzyılda geliştirdikleri ve açılımı itibariyle “Ne, nerede, nasıl, ne zaman, neden ve kim” şeklinde ifade ile güzel Türkçemizde 5N1K şeklinde formüle ettiğimiz şu “Olay İnceleme Yöntemi”; zannederim, hâlen şu ehemmiyetini, tazeliğini, hem de “herkes için” her zaman gerekli olduğu sonucunu muhafaza etmekte, bu sözüm ona şu “Kanaat Önderleri” de olsa…