Bediüzzaman her türlü istibdada karşıdır
Arapça kökenli olan istibdat, “başına buyrukluk, kural tanımazlık, bağımsızlık; tek bir yöneticinin toplumu baskı altında yönetmesine dayanan düzen, baskıcılık, hiçbir hakkın ve özgürlüğün bulunmadığı tek adam veya zümre yönetimidir.”
Bediüzzaman’ın tarifi ise çok daha kapsamlı, çok boyutlu ve vecizdir: “İstibdat tahakkümdür, muamele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vahiddir, sû-i istimalata gayet müsait bir zemindir, zulmün temelidir, insaniyetin mahisidir. Sefalet derelerinin esfel-i safilînine insanı tekerlendiren ve alem-i İslâmiyeti zillet ve sefalete düşürttüren ve ağraz ve husûmeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren,
Bhatta herşeye sirayet ile zehrini atan, o derece ihtilafatı beyne’l-İslam îka edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır.” (Münazarat, Enst tü/ nternet, s. 22.) Çok kısa özet izahı:
Tahakküm hükmünü, fikirlerini zorla kabul ettirmek… Muâmele-i keyfiye; kanun ve hukuka uymadan keyfine göre yönetmektir. Hak ve adâlete göre değil, maddî veya mânevî güce dayanarak karar vermek, iş yapmaktır. Rey-i vâhid, tek görüş, tek düşüncedir; başka fikir, görüşleri susturmak, yok etmektir. Sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir: Yani, kontrol, şeffaflık, sorgulama olmadığından kapalı kapılar arkasında iltimas, işi ehline ir yıl, hatta aylar ve günlerdir yolunu bekledik. Ülkemizi ve bütün alem-i İslam’ın beklediği bir vuslatın adı idi Ramazan… Her anlamda bir huzur iklimimiz olmuştu Ramazan…
Her ehli imanın hayatını bir intizama almıştı Ramazan. Bu ayın güzelliğinden faydalanmak için, anne ve babalar, hatta dedeler yeni doğan çocuklarına Ramazan adını koydular. Bu ayın getirdiği güzellikler, bütün dünya insanlarının dikkatini çekti.
Müslümanları taklit ederek, oruç tutan ve iftar veren nice insanlar, Ramazanın güzelliklerini yaşadılar ve Müslümanları taklit ettiler… Dünyanın muhtelif ülkelerin de bu ayda hidayetin ulvi lezzetini tattılar. Oruç vasıtası ile, ehli iman, nimetlerin ne kadar şükre ve ham de layık olduğunu anladılar…
Sosyal hayatımız, bu ay vesilesi ile bir intizam ve mizan altına alındı… Ülke genelinde, işlenen suçlar asgariye indi… Nazarlar bu vesile ile deprem bölgesine çevrildi. Bir çok sosyal kuruluş ve belediyeler bu bölge de yaşayan oruçluların imdadına koştular… Bunlar, bir gönül hikayesinden öte, lillah için icra ediliyor… Ülkemizi idare edenler elbette yakında yapılacak seçimler vesilesi ile daha nazik ve kırıcı olmadan çalışmalar yapmaları gerekiyor. Ülkemiz çarşı pazarın yüksek ateşi ile kaynıyor… Bunun idrakinde olan imkanı yerinde olanlar zekat ve diğer yardımlar ile ehli imanın imdadına koşuyorlar.
Bu anlamda, ehli iman maddi ve manevi feyizlere nail oluyorlar… Tabi bu atmosferden rahatsın olan insanları unutmama gerekir… Orucun verdiği hiçbir rahatsızlığı yoktur… Orucunu açıktan tutmayan ve bunu bir övünç meselesi yapanlara acımak lazım… Saygı ve medeni hallerini denize atan insanlar, bu nimetin kıymetini bilemezler. Ama, ehli iman, nasıl bir mükafat ile karşı karşıya olduklarını bilirler… Nefsimizin isteklerini bir kenara bırakıp, Ramazanın şartlarına uyan ehli iman ne kadar takdire layıktı
Vuslatımız mübarek ve ahretimizin kazanılmasına vesile olsun, günleriniz ibadetli olsun inşallah… vermemek, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvetler döner. İşi, nemayı hak edene değil, yakınlarına, partidaşlarına vermektir. Zulmün temelidir. İstidat ve kabiliyetleri öldürerek insanlığı mahveder. Farklı, alternatif fikirleri susturur, bu da kabiliyetleri öldürür. İnsanlığı sefil ederek, sürü ve güdülen bir konuma sürükleyerek, aşağıların en aşağısına yuvarlar. Kin, garez ve düşmanlıkları uyandırır. Böylece anlaşmazlık, uyuşmazlık, ihtilaf, kutuplaşma ve bölünmeleri getirir. İslâma aykırı olan baskı, zorbalık; fikir, düşünce ve ilim hürriyetini engelledi, teknik, teknolojik gelişmelere mani oldu ve maddi-manevi, ekonomik bakımdan da sefalet ve zillete attı, fakr u zarurete düşürdü. Baskıcı, müstebit, zorba icraatlar, despot yönetim biçimi, İslama mal edilerek onu zehirler. “Din bu ise, dindarlık bu ise!..” diye ekseriyeti dinin aleyhine çevirir! Hattâ herşeye bulaşarak zehrini atan, Müslümanlar arasında ihtilafları körükleyen, İslam alemini karmakarışık eden Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır.
Şu halde dindarlar, özellikle Nur Talebeleri müstebit, baskıcı, despotları destekleyemez! Niçin? Çünkü, görüldüğü gibi en büyük müceddid ve müçtehid ve siyaset stratejisti olan Bediüzzaman, her türlü istibdada karşıdır.