Şu temelsiz ömür, bir rüzgâr gibi uçar gider
Evet, her kim ki, rahmetin nihayetsiz denizini bulsa, elbette bir katre serap hükmünde olan cüz-i ihtiyârına itimad etmez; rahmeti bırakıp, ona müracaat etmez.
[...]
Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzeran-ı hayat, bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider.
[...]
Kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insan, zevale mahkûmdur; sür’atle gidiyor. Hane-i insan olan dünya ise, zulümat-ı ademe sukut eder. Emeller bekasız, elemler ruhta bâkî kalır.
[...]
Madem hakikat böyledir; gel, ey hayata çok müştak ve ömre çok talip ve dünyaya çok âşık ve hadsiz emellerle ve elemlerle mübtelâ bedbaht nefsim! Uyan, aklını başına al! Nasıl ki yıldız böceği, kendi ışıkçığına itimad eder, gecenin hadsiz zulümatında kalır; bal arısı kendine güvenmediği için gündüzün güneşini bulur, bütün dostları olan çiçekleri, güneşin ziyasıyla yaldızlanmış müşahede eder; öyle de, kendine, vücuduna ve enaniyetine dayansan, yıldız böceği gibi olursun. Eğer sen, fânî vücudunu, o vücudu sana veren Hâlık’ın yolunda feda etsen, bal arısı gibi olursun, hadsiz bir nur-u vücut bulursun. Hem feda et; çünkü şu vücut sende vedia ve emanettir. [...]
Hem Onun mülküdür, hem O vermiştir. Öyle ise, minnet etmeyerek ve çekinmeyerek fenâ et, feda et; tâ beka bulsun. Çünkü nefy-i nefiy ispattır. Yani, yok, yok ise, o vardır; yok, yok olsa, var olur. [...]
Hâlık-ı Kerîm, kendi mülkünü senden satın alıyor. Cennet gibi büyük bir fiyatı verir. Hem o mülkü senin için güzelce muhafaza ediyor, kıymetini yükselttiriyor; yine sana hem bâkî, hem mükemmel bir surette verecektir. Öyle ise, ey nefsim, hiç durma! Birbiri içinde beş kârlı bu ticareti yap; tâ beş hasaretten kurtulup, beş rıbhı birden kazanasın. [Beş kârlı ticaret ile beş hasaret için bknz: Sözler, Altıncı Söz.]
LÛGATÇE:
cüz-i ihtiyâr: seçme hakkı, tercih etme serbestliği.
enaniyet: benlik.
güzeran-ı hayat: geçip giden hayat.
Hâlık: yaratan, Allah.
Hâlık-ı Kerîm: ikramı bol ve her şeyi yaratan, Allah.
hasaret: zarar.
müştak: isteyen, can atan.
nefy-i nefiy ispattır: bir şeyin yokluğunun olmaması varlığının ispatıdır.
rıbh: kazanç, kâr.
sukut etmek: düşmek.
vedia: emanet.
zevale mahkûm olmak: yok olmaktan kurtulamamak.
ziya: ışık.
zulümat: karanlıklar.
zulümat-ı adem: yokluk karanlıkları.
Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzeran-ı hayat, bir uykudur; bir rüya gibi geçti...
en yüksek hakikatlerden olan “ölüm” gelmeden evvel.
Köprü Dergisi 2022 güz sayısında şöyle bir cümleye denk gelmiştim: “Modern dünyanın en büyük sorunu dünyevîleşmedir. İlâhî ikaz olarak ortaya çıkan bu krizin de asıl sebebi dünyayı ahirete tercih etmektir. Çözüm de iman alt yapısını sağlamlaştırarak, Kur’ân’a ve Sünnete dayalı evrensel ahlâkî değerleri yeniden ihya etmekle, güven ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesiyle mümkündür.”
İslamiyetin vazettiği değerler mantıksal bir zeminde değerlendirilirse elbette çalışıp kazanmanın, zenginleşmenin, terakkînin yeri dinde vardır. Lakin kazanılan sadece bu dünyaya geçici heveslere sarf edilmesi hoş karşılanmayan bir durumdur. Ahiret-dünya dengesini bozmadan, biri birine engel teşkil etmeden hayatın devamı esastır. Aksi halde dünya ahirete tercih edildiğinde ayet-i kerime ile sabit olan hasarete ve manevî kayba maruz kalmaktayız.
“‘Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler.’4 âyetinin işaretiyle, bu zamanda âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek” şeklinde garip bir hale giriftar oluyoruz.
Dünyevîleşme merkezli günahlı eğlenceler arttıkça mizan bozuluyor, mizan gidince iz’an da nakıs kalıyor. Dünyevî meşguliyetleri (meşru dairede olanları) unutmadan, ihmal etmeden ahirete azık toplamalı dünyaya yolu düşen her insan…
(Genç Yorum Aralık 2023 sayısından kısaltılarak alınmıştır.)
Dipnotlar:
1. Asâ-yı Musa.
2. Emirdağ Lahikası-2.
3. Haşr Suresi: 18.
4. İbrahim Suresi: 3.