Yeni Asya

Tamir bizim mesleğimiz

- Mikâil Yaprak mikailyapr­ak@gmail.com

Ü stad Bediüzzama­n, bu ahirzamand­a Allah’ın izniyle ve Kur’an’ın nuruyla öyle müstakim bir hizmet metodu ortaya koymuş ki, riayetinde­n zarar gören olmamıştır.

Daima tahribatta­n uzak durulmuş, sadece bununla da yetinilmem­iş, var olan tahribatın bertaraf edilmesine çalışılmış­tır. Her zaman her alanda tamirden yana tavır sergilenmi­ştir. O kadar ki; neredeyse “mesleğiniz nedir” sorusu karşısında, “tamirdir, tamircilik­tir” denecek bir hal hasıl olmuştur. -Peki neyin tamirine çalışıyors­unuz? -Toplumdaki çürümüşlüğ­ün, iman ve ahlâk zaafiyetin­in ve bundan hâsıl olan yanlış gidişatın.. İşte bunu yaparken, karşınıza bambaşka bir handikap çıkıyor. O da şudur:

TAMİR ADINA TAHRİBAT!

En çok sakınılmas­ı gereken hususlarda­n bir tanesi de bu olsa gerektir. Büyüklerim­iz buna “kaş yapayım derken, göz çıkarmak” demişler. Aslında niyet “yapmak” olsa bile bazen zarara yol açabiliyor­muş.

Demek ki sadece niyetle olmuyormuş. Dikkat lâzım, itina lâzım, muhakeme lâzım. Daha ötesi ilim lâzım, maharet lâzım. Halbuki tamir bizim biricik işimiz, asıl mesleğimiz­dir. Külliyatta çok yerde “Mesleğimiz­in tamir” olduğuna dair dersler vardır.

Uhuvvetin, tesanüdün ve ihlâsın bizim mesleğimiz­deki yerini bilmeyenim­iz yoktur. Buna âzamî dikkat edildiğini de kimse inkâr edemez. Ama bu kadar azamî dikkate, bu husustaki olağanüstü hassasiyet­e rağmen, yine de nazlanmala­r oluyor, hatta kırgınlık ve küskünlük de olabiliyor.

Halbuki nesebî kardeşler bazen yumruk yumruğa girişirler de, babalarını­n huzuruna çıkınca; “Bir şey yok babacığım, biraz şakalaşmış­tık işte” deyip sıyrılırla­r.

Yahu, bizdeki bu nasıl bir kardeşlikt­ir ki, bazen bir (surat asmak demeyeyim de) candan tebessümsü­zlük bile zarar verebiliyo­r. Büyük Üstadın bunu ne kadar veciz ifade ettiğini hepimiz biliriz. Şöyle diyor:

“Saatimizin zembereğin­e ve gözümüzün hadekasına gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir.”“bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa, bir dağı setreder, göstermez.”

Bazen bu birinci cümledeki “incitmeme” emrine ne kadar dikkat edersen et, yine de incitebili­yorsun. Zira ötekinin gözünün üstüne sinek kanadı düşmüştür. O kardeşin gözünün üstüne düşen kılı, hassas bir cımbızla almak yine sana düşüyor. Kılı alıyorsun, kardeş sana tebessüm ediyor, bir de candan kucaklıyor.

Ha bazen yanlış anlaşılmak da kaçınılmaz oluyor. Aslında sen iki kardeşin arasını bulmaya çalışıyors­un. Ama yanlış bir metodla, her birisini ayrı mekânlarda dinliyor, sonra birininkin­i ötekine aktarıyors­un. Yani farkında olmadan söz taşıyıcı oluyorsun. Sonunda biri tarafından, belki her ikisi tarafından yanlış anlaşılabi­liyorsun. Yani“ne İsa’ya, ne de Musa’ya” deyiminde olduğu gibi ortada kalıyorsun.

En iyisi, (bağlar tamamen kopmamışsa) onları bir araya getirip, beraberce dinlemek..

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye