Tatlı sohbetin katilleri
Bazen olur ki, esasta-temelde bir ve beraber olduğunuz kişiyle, usûl ve üslûp noktasında anlaşamıyorsunuz. Kendisi din-iman kardeşiniz olduğu halde, hatalı usûl ve dikenli-mikenli uslûbuyla ortalığı berbat eder. Birlikte yapmış olduğunuz kardeşlik sohbetinin tadını-tuzunu büsbütün kaçırır.
Böylelerine “sohbet katilleri” nazarıyla bakıyorum.
*
Huzur ortamını bulandırmada, ajitasyon yapmada, sükûnetli sohbeti dinamitlemede, insanları rencide etmede, yufka yürekleri kırıp dökmede “sohbet katilleri”nin üstüne yoktur. Böyleleri, ekseriyetle asabî mizaçlıdırlar. Bağnazdırlar. Dar görüşlü, dar ufuklu, sığ düşüncelidirler. Nezaketten mahrûm, âdâb û erkândan yoksundurlar.
Çoğu meselede zihinleri sürmenaj olduğu için, saplandıkları bataklık içinde çırpınıp durmaktan, patinaj yapmaktan kurtulamazlar. Etrafı da çamur ile, gürültü ile kirletip dururlar.
*
Diyelim ki: Siz bir dost-ahbap meclisinde tatlı tatlı sohbet ediyor, fikir teatisinde bulunuyorsunuz. Farklı bakış açılarıyla sohbet konusu öylesine zenginleşmiş, öylesine tatlı, zevkli, feyizli bir hale gelmiş ki, âdeta bitmesini istemiyorsunuz.
İşte, tam o safhada devreye giren veya konuşmaların üzerine atlayan mâlum itici tipler, bir anda o “sohbet-i ihvân” havasını değiştirir, altüst ederler. Amiyâne tâbirle, o tatlı-feyizli sohbetin içine ederler.
Tam kıvamını bulmaya doğru seyreden o sohbetin içine—en hafif tâbirle—limon sıkar, sirke döker, soğan doğrar, sarımsak bulaştırırlar; velhasıl, o güzelim ortamı fena halde kokuşturup dururlar.
Hatta öyle ki, siz o anda en kıymetli birer mücevher olan imândan, takvâdan, ahlâktan, faziletten dahi söz ediyor olsanız, o tutar konuşmaları bambaşka bir tarafa çekmeye ve meselâ şu tarz dinamit lokumlarıyla ortalığı allak-bullak etmeye başlar: “Yahu beyler! Zaten hepimiz mü’miniz, Müslümanız, dindarız... Şimdi burada asıl önemli olan, kimin kime ve nereye oy verdiğidir. En önemli nokta budur. Gerisi fasa-fisodur. Çünkü, küfür tek millettir. O halde, biz de tek millet, tek bilek olmalıyız. Öyle ayrı ayrı partilere, liderlere oy vermekle tek millet, tek bilek olamayız. Şimdi bırakalım şunu-bunu konuşmayı da, asıl bu konuya bir açıklık getirelim… Ne dersiniz?”
*
Evet, ne yazık ki, aynen bu kalıpta itici mi itici, bağnaz mı bağnaz “siyasetçi” tipler var. Ayrıca, bunların bir de“ticaretçi”versiyonları var. Onların nakaratı da şöyledir:“sahi siz nereye ve kime para yardımında bulunuyorsunuz? Zekât, sadaka, fitre, burs, kurban..., yardımlarını nereye yapıyorsunuz? Bunlar çok önemli şeyler arkadaşlar. Bence asıl bunları konuşmalı, bunları aramızda netleştirmeli...”
Fesubhanallah! Al birini vur diğerine…
*
Hakikaten, misâlini zikrettiğimiz o itici tipler bir türlü vasatı bulamıyor, vasatı tutturamıyor. Ya ifrata, ya tefrite kaçıyor. Mübalâğa deseniz, onun da daniskasını yaparlar.
Ayrıca, ekseriyeti muharrik-i bizzat değil; bilvâsıta hareket ederler. Kendilerine ait aklî, fikrî ölçüleri yoktur. Genelde slogancıdırlar. Keza, damgacı ve ithamcıdırlar. Sıkıştıklarında, anında damgayı yapıştırır, üstüne de küfür-hakareti basarlar. Çok can sıkıcıdırlar.
*
Netice itibariyle, ne yazık ki böyleleriyle normal bir sohbet havasını teneffüs edemiyor, nezâket kàideleri içinde diyaloğu sürdüremiyorsunuz.
Zira, bağnazca yaklaşımları bir yana, bunlar genellikle şartlanmış kimselerdir. Akıllarını kiraya verdikleri gibi, mizaçlarını da dumura uğratmışlar.
Onlarla yapacağınız konuşmaların tadı kaçar. Sohbetler verimsiz kalır. Diyaloglar kısır döngüye inkılâp eder. Tatlılaşan kardeşane sohbetler bile, bir anda seyir değiştirir ve yerini şiddetli tartışmalara, kırıcı münakaşalara terk eder.
Mümkün olduğunca böylesi usûl-adap bilmez, nezaketten yoksun ifade-üslûp özürlü kimselerden uzak durmalı ki, kardeşlik sohbetinin tadına varabilmek, feyzinden istifade edebilmek mümkün hale gelsin.