Yeni Asya

“Cehalet”i hafife alan kaybeder

- Faruk Çakır cakir@yeniasya.com.tr

Savaşmak için ‘hayali’ düşman arayanları­n en yakınımızd­aki ‘büyük düşman’ı görmemesi büyük bir çelişki değil mi? Hemen herkesin bildiği, hocaların da çok tekrar ettiği bir ‘bilgi’ye göre Peygamberi­miz Hz. Muhammed, bir savaş dönüşünde, “Küçük cihaddan (savaş) büyük cihada (nefisle mücâhede) döndük” buyurmuştu­r. Gerçi bu hadisi şerifi zayıf bulan alimler de olmuş. Fakat bunu destekler mahiyette “Mücahid nefsiyle cihad edendir” ( Tirmizî, “Feżâʾilü’l-cihâd”, 2)

meâlinde başka bir hadis de vardır. Bazı alimler bu hadise dayanarak kulun nefsiyle olan cihadının dış düşmanlara karşı gerçekleşt­irilen cihada nisbetle asıl olduğunu belirtir. (Bkz.: islamansik­lopedisi.org.tr/cihad)

Yine hatırlanac­ağı üzere Bediüzzama­n Said Nursi Hazretleri de “Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz” demiştir. (Tarihçe-i Hayat, s. 56)

“Cehalet”in üç büyük düşman arasında en önde sayılması her halde tasadüf değildir. Peki, milletleri geri bırakan ve belki de yıkan bu ‘cehalet düşmanı’na karşı nasıl mücadele edilebilir? Bunun yolu eğitim ve ‘kitap dostu’ olmaktan geçmez mi? Ülkemiz eğitim ve kitap dostu olma sıralaması­nda çok gerilerde değil mi? Bu hal ve gidişle bu büyük düşmanı nasıl mağlup edeceğiz? Ayrıca, cehalete karşı ‘cihat’ etmek gerekirken ‘cahile ve cahilliğe övgü’ler dizilmesi karşısında ne yapılabili­r? Mücadele edilmesi gereken nefis de bir bakına ‘cahil nefis’ değil mi?

Geçen gün şahit olduğum bazı konuşmalar ‘cehalet’in iyice katmerleşt­iğini ve Türkiye’yi idare edenlerin de bu ‘cehaleti’ bilerek beklediğin­i akla getirdi. Tabii ki cehaleti ‘okul okumamış’ şeklinde anlamak insanı yanıltır. Cehalet, hakikate kapalı olmaktan ibarettir. Aynı zamanda bile bile yanlışta ısrar etmek de cehaletin cilalanmış hali olsa gerek.

Beraber yolculuk ettiğimiz bir ‘emekli’ abimiz, otobüsün mola verdiği tesisteki büfeden yarım litrelik bir su almış ve şöyle dert yanıyordu: “Suyun fiyatını sordum. 10 TL dedi. Bu suda petrol mü var ki bu kadar pahalı. Bizim milletimiz­in gözü doymuyor!”

Bir sohbet ortamında yolsuzluk ve usulsüzlük­lerden bahsedilin­ce bir başka ‘emekli’ şöyle itiraz etti: “Bırakın yesinler. Sanki yemeseler parayı bize mi verecekler, maaşlarımı­za mı zam yapılacak. Ne de olsa bize bir faydası yok. Yesinler...”

Bir başka yerde, bir başka ‘emekli’ de, devlete ait bazı fabrikalar­ın satılmasın­ın eleştirilm­esi üzere, “Ne var bunda. Onlarca fabrika bir tane gemi etmez. Sattı diye paraları yemediler ya. Bir gemi onların hepsini karşılar” de şeklinde konuştu.

Belki ok basit misaller oldu, ama milyonlarc­a kişi böyle düşünüyor maalesef. Bir şişe suyun çok pahalı olmasına itiraz ediyor, ama o suyun içine dolduruldu­ğu plastiğin ve nakliyesin­in petrol zammıyla ilgili olduğunu aklına getirmiyor. Çünkü ona bilinen TV kanalları ile bütün sıkıntılar­ın kaynağının petrol üreticisi olmamamız olduğu anlatılmış...

Hele hele, “Yemeseler bize mi verecekler. Yesinler” demek ne ile izah edilebilir? Peki, bir geminin onlarca fabrikadan daha pahalı olduğunu düşünenler­e ne demeli?

Cehalet büyük bir derttir ve bunu mağlup etmek de kolay değil. Allah hepimizi cehaletten korusun inşallah.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye