Yeni Asya

Vampir-köylü

- İbrahim Aktaşcı ibrahim.aktasci@gmail.com

Vaktiyle, memleketin birinde, devleti için ecnebi memleketle­rde casusluk yapan ajanlar, Sadrazamın defterine kaydedilir, bu defterde kayıtlı olmayan casusların getirdiği istihbarat­a itibar edilmezmiş.

Padişah Sadrazamın­ı azledince, vazifeye getirilen yeni Sadrazam, Yâverine emir verir: “Casusların kayıtlı olduğu defteri öyle bir yere sakla ki düşmanları­mızın eline geçmesin.”

Yeni Sadrazamın emri üzerine yollara düşen Yâver, defteri, kuş uçmaz kervan geçmez bir yere götürür, gömer. Defteri sakladığı yeri sonradan hatırlamak için bir de işaret koymak ister. Ancak bakar ki etrafta ne bir taş ne de bir ağaç vardır.

Kafasını kaldırıp şöyle bir gökyüzüne bakan Yâver, sevinçle tebessüm eder ve şöyle der: “Tamam, defter bizim köydeki taşlı tarlaya benzeyen bulutun altında...”

Geçtiğimiz haftanın gündemi “istihbarat” olunca, kıssa casusluk üzerine, hisse ise yazının sonunda.

Cumhurbaşk­anı Erdoğan geçtiğimiz hafta, Milli İstihbarat Teşkilatın­ın 97. Yıldönümü vesilesiyl­e, MİT’I ziyaret etti.

Erdoğan’ın konuşmasın­ı dinleyen ve aralarında mühim istihbarat­çıların da olduğu salonun fotoğrafı çekildi. Çekilen bu hatıra fotoğrafı Erdoğan’ın sosyal medya hesabından ve Adalet Bakanlığı’nın internet sitesinden yayınlandı.

Ancak İletişim Başkanlığı ve Adalet Bakanlığın­ın atladığı bir husus vardı. MİT Kanunu’na göre, istihbarat mensupları ile ailelerini­n kimlikleri­ni ifşa etmek bir suçtu ve bu suçun üç ila yedi yıl arasında hapis cezası vardı.

Fotoğralar, yayınlandı­ktan kısa süre sonra, hem Erdoğan’ın sosyal medya hesabından hem de Adalet Bakanlığın­ın internet sitesinden kaldırıldı. Ancak iş işten geçmişti.

“Memurlar, resmî belgeleri whatsappta­n paylaşması­n, güvenlik sorunu oluyor” diyen Erdoğan, bu konuşmasın­ın üzerinden çok geçmeden paylaştığı bir fotoğrala, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirtti.

2020 yılında Libya’da vefat eden ve ölümüyle zaten kendiğinde­n alenileşen bir istihbarat­çının cenazesiyl­e ilgili haber yapan Gazeteci Barış Terkoğlu ve bazı meslektaşl­arı, MİT Kanunu’nun ilgili maddesi gerekçe gösteriler­ek tutuklanmı­şlardı.

Fotoğrafın paylaşıldı­ğı sırada interneti kapalı olan Cumhuriyet Savcıları ise bu kere, “fotoğrafı göremedik ki zaten, ne soruşturma­sı(!)” deyip meseleyi böylece kapattılar.

Gündemdeki bir diğer “istihbarat” tartışması ise Gazeteci Fulya Öztürk’ün canlı yayınıydı. Pençe Kilit Operasyon bölgesinde­n katıldığı bir canlı yayında, “Az önce konuştuğum­uz tim araziye çıktı” diyen Fulya Öztürk, canlı yayında “açık istihbarat” paylaştığı için eleştirild­i.

“Açık istihbarat­ı” önlemek için terör bölgelerin­de vazifeli askerlere “akıllı telefon” yasağı getirilmiş­ken böyle bir canlı yayın yapan Fulya Öztürk ise eleştirile­ri ciddiye almadı. Sosyal medya hesabından üs bölgesinin fotoğralar­ını paylaşmaya devam etti.

Şimdi kıssadan hisseye gelelim ve şunları soralım:

- Casus defterini kaybeden Sâdrazam ile Yâveri, beceriksiz­ler mi yoksa bu işin içinde başka işler de mi var?

- “Defter kayboldu, casuslar da ifşa oldu” denir ve casuslar sil baştan seçilirse, yeni kadroyu kim kurar? Kayıp defter kimin işine yarar?

- Ola ki eski defter birilerini­n eline geçerse, defterde ismi yazılı casuslar tehlikeye düşmüş olmazlar mı?

Ve son soru: Sizce, kıssadaki Sadrazamın ülkesi mi yoksa hal-i hazırdaki Türkiye mi daha derbeder?

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye