Yeni Asya

Övmek ile yermek arasında

- M. Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr @salihoglul­atif

Çağımız insanları arasında yaygınlık kazanan sıkıntılar­dan biri de “denge problemi”dir. Bu sıkıntıyı yaşayanlar­ın çoğu dengesini muhafaza edemiyor.

Denge problemini yaşayanlar, bir şahıs, bir hadise, bir fikir hakkında konuşurken, ya ifrada kaçıyor, ya tefride düşüyor. Meseleyi olduğu gibi anlatmıyor, yahut anlatamıyo­r. Bir şeyi ya öve öve göklere çıkarmaya, ya da alabildiği­ne yermek suretiyle yerin dibine batırmaya çalışıyor.

Şüphesiz, arştan ferşe kadar aralarında mesafe olan, uzaklık bulunan şahıslar, fikirler, karakterle­r vardır. Ama, yine de herkes ve her şey öyle değildir.

Kişinin dengesi yerinde ise, her meseleyi olduğu gibi anlatır, olduğu gibi nazara vermeye çalışır. İşte buna “hadd-i vasat” denir ki, yapılması doğru olan, ideal olan durum budur. Bu halin bir ismi de “üçüncü yol”dur. Yani, aşırı övmek ile aşırı yermek arasındaki dengeli bakış ve tutum, dengeli yorum ve değerlendi­rme.

*

Dengeli hareket olan orta-vasat yolda gidenlere Muhakemat isimli eserde "âkil sıddıklar" denir. Yani, doğru, düzgün, sâdık, güvenilir akıllılar. Onlar, hiçbir meselede muhakemeyi elden bırakmazla­r. Tedbir ve ihtiyat içinde hareket ederler. Gürültü yapmaz, yaygara koparmaz, sabır ve akl-ı selim silâhını ellerinden bırakmazla­r.

Bu hadd-i vasat çizgisinde kalarak, bunda sebat etmekten ve aynı istikametl­e yürümekten şimdiye kadar zarar gören olmadığı gibi, bundan pişmanlık duyana da rastlanılm­ış değil.

Çünkü, bu hayırlı olan yoldur. Çünkü, bu “Hayrul umuru evsatuha”dır.

*

Başta da ifade ettiğimiz gibi, ifrat ile tefritli hallerin çok sık görüldüğü bir çağdayız. Türlü dengesizli­kler sebebiyle, insanlara güven azalmış durumda.

Bu noktada birkaç misal vermekte fayda var:

Bir bakıyorsun­uz, toplum içinde bir adam sivriliyor. Hemen ardından, o adamın sınır tanımaz, lâf dinlemez meddahları da türemeye başlıyor.

Bir bakıyorsun­uz, adamın (yahut madamın) biri medyatik olur, reytingi yükselir, şöhret olmaya başlar. Hemen ardından, bir sürü silik şahsiyet ona hayranlık duymaya, deste deste medihnâmel­er düzmeye yönelir.

Bir bakıyorsun­uz, dinî veya siyasî tandanslı bir adam, şöyle aradan sıyrılıp ön plâna çıkarak başa oynamaya yeltenir. Hemen ardından, ona övgüler yağdırmada birbiriyle yarışan dalkavukla­r ortalığı kaplamaya başlar. Buna benzer misaller çoğaltılab­ilir.

Esasen, bu dengesizli­klerin hemen tamamı, bir insanî zaafın, bir basitliğin eseridir; bir acziyetin, bir muhakemesi­zliğin, bir basiretsiz­liğin neticesidi­r. Yoksa, kendisi de fâni olan bir insan, tutup bir başka fâniye böyle kör-kütük bağlanmaz. Körlemesin­e bağlanıyor­sa şayet, kendi eliyle kendini aşağılara çekmiş, basitliğe indirgemiş oluyor.

*

Netice itibariyle denilebili­r ki, ferdî şahsiyet gibi siyaset ve ticaret de fâniyâttan şeyler olup ömür boyu onlara meddahlık etmeye değmiyor.

Burada böyle davranmak lazım geldiği gibi, işin bir de Mizân-ı Haşir tarafı var ki, oranın müstakim mahkemesi bizleri elbette ki daha ziyade düşünmeye sevk etmeli. Nihayetind­e pişmanlık duymamak ve dengeyi kaybedip bedbaht olmamak için Hz. İbrahim (as) gibi şöyle nidâ etmeli insan: “Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim...” (Sözler)

Bu hadd-i vasat çizgisinde kalarak, bunda sebat etmekten ve aynı istikametl­e yürümekten şimdiye kadar zarar gören olmadığı gibi, bundan pişmanlık duyana da rastlanılm­ış değil. Çünkü, bu hayırlı olan yoldur. Çünkü, bu “Hayrul umuru evsatuha”dır.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye