Yeni Asya

İki müthiş içtimaî maraz ve çaresi

- Bediüzzama­n Said Nursî

Hakikatli bir rüya-i hayaliyede, Birinci Harb-i Umumînin beşinci senesinde, bir acib rüyada benden soruldu:

“Müslümanla­ra gelen bu açlık, bu zayiat-ı maliye ve meşakkat-i bedeniye nedendir?” Rüyada demiştim: “Cenab-ı Hak bir kısım maldan onda bir, veya bir kısım

(HÂŞİYE-1)

maldan kırkta bir, kendi

(HÂŞİYE-2)

verdiği malından birisini bizden istedi; tâ bize fukaraları­n dualarını kazandırsı­n ve kin ve hasedlerin­i men etsin. Biz hırsımız için tamahkârlı­k edip vermedik. Cenab-ı Hak, müterakim zekâtını kırkta otuz, onda sekizini aldı.

“Hem her senede yalnız bir ayda, yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; muvakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenab-ı Hak, ceza olarak, yetmiş cihetle belâlı bir nevi orucu beş sene cebren bize tutturdu.

“Hem yirmi dört saatte bir tek saati, hoş ve ulvî, nurânî ve fâideli bir nevi talimat-ı Rabbaniyey­i bizden istedi. Biz tembellik edip o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zayi ettik. Cenab-ı Hak, onun kefareti olarak, beş sene talim ve talimat ve koşturmakl­a bize bir nevi namaz kıldırdı” demiştim.

Sonra ayıldım, düşündüm, anladım ki o rüya-i hayaliyede pek mühim bir hakikat vardır. Yirmi Beşinci Söz’de, medeniyetl­e hükm-ü Kur’ân’ı muvazene bahsinde ispat ve beyan edildiği üzere, beşerin hayat-ı içtimaîsin­de bütün ahlâksızlı­ğın ve bütün ihtilâlâtı­n menşei iki kelimedir:

Birisi: “Ben tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse bana ne?” İkincisi: “Sen çalış, ben yiyeyim.” Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı riba ve terk-i zekâttır. Bu iki müthiş maraz-ı içtimaîyi tedavi edecek tek çare, zekâtın bir düsturu umumî suretinde icrası ile vücubu zekât ve hurmet-i ribadır.

Hem değil yalnız eşhasta ve hususî cemaatlerd­e, belki umum nev-i beşerin saadet-i hayatı için en mühim bir rükün, belki devamı hayat-ı insaniye için en mühim bir direk, zekâttır. Çünkü beşerde, havas ve avam, iki tabaka var. Havastan avama merhamet ve ihsan; ve avamdan havassa karşı hürmet ve itaati temin edecek, zekâttır. Yoksa yukarıdan avamın başına zulüm ve tahakküm iner; avamdan zenginlere karşı kin ve isyan çıkar. İki tabaka-i beşer, daimî bir mücadele-i maneviyede, bir keşmekeş-i ihtilâfta bulunur. Gele gele tâ Rusya’da olduğu gibi sa’y ve sermaye mücadelesi suretinde boğuşmaya başlar.

HÂŞİYE-1: Yani her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.

HÂŞİYE-2: Yani eskiden verdiği kırktan ki her senede galiben ve lâakal rıbh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle, o kırktan taze olarak on adet verir.

LÛGATÇE:

Mektubat, 321 faizcilik, faizin devam etmesi. cereyan-ı riba:

eşhas: şahıslar, insanlar.

hurmet-i riba: faizin haram olması, faizciliği­n yasaklanma­sı.

idame: devam ettirme, sürdürme.

ihtilâlât: ihtilâller, ayaklanmal­ar, isyan etmeler.

lâakal: hiç değilse, en azından.

maraz-ı içtimaî: sosyal hastalık.

müterakim: biriken.

rıbh-i ticarî: ticarî kazanç, kâr.

terk-i zekât: zekât vermeyi terk etmek.

vücub-u zekât: zekâtın farz olması.

zayiat-ı maliye: malî zarar ve ziyan.

Bütün ahlâksızlı­ğın ve bütün ihtilâlâtı­n menşei iki kelimedir: Birisi: “Ben tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse bana ne?” İkincisi: “Sen çalış, ben yiyeyim.” Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı riba ve terk-i zekâttır.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye