Hürriyet ve adalet
Akif Ersoy, “Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım.” dediği gibi Namık Kemal de, “Ne efsunkâr imişsin ey didarı hürriyet!” demektedir.
Fakat bizler hala hürriyeti konuşuyoruz. Üstad Said Nursi, “Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam.” diyor.
Peki, hürriyet nedir, nasıl anlamalıyız? Üstad’a da aşiretlerde dolaşırken bunu da sormuşlar.
“Sual: “Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatta âdeta, ‘Hürriyette, insan her ne sefahat ve rezalet işlese, başkasına zarar vermemek şartıyla bir şey denilmez’ diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?”
Cevap: Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahat ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira nazenin hürriyet, adab-ı şeriatla müteeddibe (edeplenmesi) ve mütezeyyine
Hasan Çalışkan’ın oğlu Zeki, Bediüzzaman’ı Emirdağ’da ilk defa nasıl gördüğünü hatırlamıyordu. Babasını veya dedesini ilk defa nasıl gördüğünü hatırlamadığı gibi o da Bediüzzaman’ı hatırlamıyordu. Çünkü onu ailesinden biri olarak görüyordu. Bediüzzaman, Emirdağ’a ilk geldiğinde Zeki, henüz dört yaşındaydı. Dedesi Şeyh Ali, yeni vefat etmişti. Bediüzzaman kısa sürede şefkatiyle Zeki’nin yüreğinde yerini almıştı. Bediüzzaman’ın Zeki ile konuşurken ona“kardeşim!”diye hitap etmesi onun kalbini fethetmeye yetmişti.
Zeki’nin ailesinin Keçili köyünde bir bahçesi vardı. Bahçede yıllar önce dikilen ağaçlar, kocaman olmuştu. Zekinin babası bu koca ağaçların üzerinde bir çardak kurmuştu. Bu çardağa çıkmak için de bir merdiven yapmıştı. Zeki’nin en büyük eğlencesi merdiven dençardağa çıkmaktı. Taş duvarla örülü bahçede çeşit çeşit meyveler vardı. Bahçeyi ziyarete gelen Bediüzzaman için çardakta bir de yatak serilmişti. Zeki çardağın etrafında salkım üzümler, kızarmış elmalar olmasına rağmen Bediüzzaman’ın bunları neden yemediğini bir türlü anlamıyordu. Bu çardakta Risale-i Nur’da bulunan bir kısım mektupların yazıldığını Zeki yıllar sonra öğrenmişti. Bediüzzaman, bahçede bulunan fesleğen çiçeğini daha çok severdi. Zeki bir gün çiçekleri (süslenmesi) olmak lâzımdır. Yoksa sefahat ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir; belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır. Hürriyet-i umumî, efradın zerrat-ı hürriyatının muhassalıdır. Hürriyetin şe’ni odur ki; ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın.” (Münazarat)
Hürriyet insanlığın baharı demektir. Yani sevinçlerin en üst seviyede yaşandığı, tebessümlerin arttığı, hâsılı hayatın bal tadında yaşandığı ortamdır.
Peki, adalet için ne demeli. Hürriyetle bir ilgisi var mıdır? Adalet mi öncelikli yoksa hürriyet mi?
Aslında ikisini bu şekilde sınılamak ve karşılaştırmak gereksiz. İkisi de önceliklerimizden olmalı.
“Hürriyet budur ki: kanun-i adalet ve te’dipten başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şahane serbest olsun… Bence, bir kalb ve vicdan fezail-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadâkat ve adalet beklenilmez” (Münazarat)
Aynı eserde Üstad, “Hürriyet, Rahman olan Allah’ın bir hediyesidir” dedikten sonra, “Nasıl, hürriyet imanın hassasıdır?” diye sorulan soruya şu şekilde cevap veriyor. Aynı zamanda hürriyet adalet ilişkisini de açıklıyor; “Zira rabıta-i iman ile sultan-ı kâinat’a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, şefkat-i imaniyesi bırakmaz.”yani diğer insanlara adaletli ve müsamahalı davranır.