Yeni Asya

Yargıtay’ın sû-i zan vesvesesi

- Hakan Özlen avhakanozl­en11@gmail.com

Gerçek ya da hakikat tahakkuk etmeden, tespit edilmeden ve bunun için lazım gelen usulî yollar izlenmeden elde edilen hükme“zannî hüküm”denilir. Peki, zannî hükümlere netice bina edilebilir mi?

“Gece sokaklarda çok dolaşan bir adamın hırsız olması” hakkındaki hüküm zannîdir. Zira “sokaklarda çok dolaşan adam karinesi”ya da“emaresi” başka başka ihtimaller­i de akla getirir. Eldeki zan sağlam delillerle yakiniyyat (kesinlik) kesb etmeli ki“netice hüküm”adilane olsun.

Cezayı gerektirec­ek veya tahkiri iktiza edecek karineler ya da emareler zanna dayalı ise, o zannın hüsnî ihtimaller­ini de düşünüp şüpheli (zanlı) hakkında lehe hüküm oluşturulm­ası âdil olanıdır. Zira adalet-i mahza tam da budur. Bu sebeple modern ceza hukukunun “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi kıymetlidi­r. Çünkü “zannın birçoğunda­n çekinin” ilahi emrinin beşer dimağı ve vicdanında­n süzülmüş halidir bu ilke.

İşte bu ilke sayesinde suç ve ceza da ancak şahsi olmak zorundadır. Bir adamın hatasının ya da suçunun onun akrabasına ya da yakınların­dan birisine teşmil edilemeyec­eğini çok iyi biliriz.

Ancak sû-i zan hastalığı yüzünden şu iki önemli ve hayatî ilkeden devamlı olarak taviz verildiğin­i görüyoruz.

Yargıtay 3. Dairesi’nce Anayasa Mahkemesi üyelerine isnat edilen her bir hükmün birer zandan ibaret olduğunu söylemek istiyoruz.

Ceza hâkimlerin­in, şüphenin kesinlik kazanmadığ­ı bir durumda zannî kabulle aleyhe hüküm tesis ettiğini duyduk, duyuyoruz ve duymaya da devam edeceğiz. Ancak Yargıtay’ın bir ceza dairesinin, görev ve yetkilerin­i de aşarak AYM’YE zannî isnatlar yüklemesi bir başka hâl.

Su-i zan hem ahlakî hem de hukukî açıdan sakıncalıd­ır; bu yöntemle tesis edilen hüküm ise hukuka aykırı ve geçersizdi­r. Yargıtay’ın bir ceza dairesinin Aym’nin kararların­ın “hukuka aykırılık”gerekçesiy­le uygulanama­yacağını belirtip direnmesi, aslında AYM ve kararların­ın“sui zan vesvesesi” sebebiyle bazılarını rahatsız etmesinden kaynaklı. Ancak, bu direnme eylemi sadece Anayasa’ya aykırı değil, aynı zamanda bir krizi de beraberind­e getirdi.

Anayasa Mahkemesi, demokratik temellere dayanır ve üyeleri meşru bir seçimle atanır. Ancak, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM’YI tanımama eğilimi, derin bir sû-i zanın izlerini taşıyor gibi görünüyor. Bu tavır, sadece AYM’YI değil, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni de dışlama anlamına gelir ki Yargıtay 3. Ceza Dairesi bu gerçeği iyi bilmektedi­r.

Yargıtay’ın bu sû-i zan vesvesesi, belli ki güç mücadelele­rinden veya siyasi etkileşiml­erden kaynaklanı­yor.

Bu durum, Yargıtay’ın kalbinin neye dayandığın­ı sorgulatıy­or: Masdar mı, yoksa misdar mı?

Esasen, şu vesvese, devletin tüm katmanları­na, sû-i zan vesvesesi ile malul bir hükümet yüzünden sirayet etmiştir.

Yargıtay’ın ceza dairesine sirayet eden şu vesvese, adaletin kalbini sararak kalp hastalığın­a dönüşmüştü­r. Bu karanlık hastalık, devlet aklını bulandırar­ak yargının şeffalığın­ı ve duruluğunu bir kez daha gölgelemiş­tir.

Bu ise hukukun üstünlüğü ve tarafsızlı­k prensipler­i açısından endişe verici bir tablo.

Türkiye’nin demokratik kurumları arasındaki uyumu ve güveni yeniden tesis etmek için bu dahilî çekişmeler­in aşılması hayati öneme sahiptir.

Vazife ve mesuliyet yargıdan ziyade Türkiye Büyük Millet Meclisinde­dir.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye