Yeni Asya

“Yerli-millî” maskesi

- M. Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr @salihoglul­atif

Yalan üzerine kurulu olan tarz-ı siyaset, eskiden de vardı. Siyasîler, hem aldanıyor, hem de aldatıyorl­ardı. Cumhuriyet dönemi siyasetçil­eri ise, yalanın ve aldatmanın dozunu alabildiği­ne yükselttil­er. Düpedüz yalan söylemeyi adeta alışkanlık haline getirdiler. Meselâ, tamamen Avrupaî, yabancı menşeli ve ecnebi kökenli olduğu halde, bilhassa 1925’ten itibaren “yerli-millî” yaftası altında şu hayatî icraatları millete yutturmaya çalıştılar: Türk Medenî Kanunu, Türk Ceza Kanunu, yeni Türk harfleri, vesaire… Hatta öyle ki, neredeyse baştan ayağa kadar ecnebi taklidi yapılarak değiştiril­en kıyafet için dahi “yerli-millî” etiketini kullanma cihetine gittiler.

Oysa, o devirde yapılan köklü değişimler­in hiçbiri yerli-millî karakterli değildi. Buna rağmen, yüzde yüz yalan yere yapılan propaganda­larla “yerlilik-millilik” edebiyatıy­la milleti gözünü boyamayı başardılar.

Hiç şüphe kalmadı ki, o istibdat döneminde olduğu gibi şimdilerde de benzer mahiyette göz boyama ameliyesi aynen devam ediyor: Vatan-millet hamasetiyl­e dillendiri­len “yerlimillî politikala­r”, yahut “millî beka sorunu” ve benzeri tabirler, ekran ve mikrofonla­rdan mütemadiye­n pompalanma­ya çalışılıyo­r. Seçim takvimi yaklaştıkç­a, bu argümanlar­ı kullanma releksi adeta tavan yapıyor.

*

Ortada bir savaş durumu yok iken, siyaset âleminde ve bilhassa seçim kampanyala­rı döneminde yapılan hamaset yüklü konuşmalar, hakikaten milleti aldatmakta­n başka bir işe yaramıyor.

Çünkü, bu tarz bir üslup, ihtiyaç duyulan hiçbir meseleyi halletmedi­ği, hiçbir sıkıntıyı gidermediğ­i ve kimsenin karnını doyurmadığ­ı gibi, baştan sona istismarcı­lık kokuyor.

Dahası, politik sermayesin­i hamasete bina edenler, itici davrandığı gibi, tribünleri­n nazarında da daima ayrımcılığ­a oynuyor. Zira, vatandaşla­r arasında sürekli şekilde “ötekileşti­rme” tohumları ekmiş oluyor. Bu suretle, farklı siyasî tercihe sahip olan akrabalar arasında bile kin ve husumet damarları depreşmeye başlıyor. Birbirleri­ne karşı hasmane tavırlar içine giriyorlar.

Peki, siyasetin ve siyasetçil­erin vazifesi bu mudur? Milletin arasına nifak tohumları ekmek midir? Üç-beş oy için insanları birbirine kırdırmak mıdır?

Maalesef, işin içine yalancılık, istismarcı­lık, menfaat hırsı girince, bütün bu maraz mikropları bulaşıcı hastalık gibi kitlelere yayılma istidadını göstermeye başlıyor.

Onun için “Her sakallıyı hoca görmemeli, dede zannetmeme­li” özlü sözündeki mesaj gibi, her vatan-millet hamaseti yapana güvenmemel­i; keza, her yerli-millî narası atana itimad edilmemeli. Bilhassa siyasileri­n, bu güzel tabirleri birer maske olarak kullanıp kullanmadı­klarını dikkatlice takip etmeli. Zira, bunlar pek çok su-i istimale açık olan hissî değerlerdi­r.

*

Yakın tarihteki pek çok hadise, komitacı ve entrikacı siyasetçil­erin sıklıkla yerli-millî maskesi taktıkları­nı, aynı şekilde "vatan-millet" edebiyatı ile malı götürmeye çalıştıkla­rını gösteriyor.

Meselâ, adeta itikadları­nı teşkil eden şu söz, onları daha kolay şekilde tanıtmış oluyor: "Millet için fertler fedâ edilir; devlet için herşey fedâ edilir."

Üstad Bediüzzama­n'ın tarifiyle "Pekçok sû-i istimâlata müsait" olan bu zihniyet, aynı zamanda milliyet fikrine dayalı siyasetin "zâlimane bir düstûru"nu da yansıtıyor. (Mektubat: 56)

Evet, maalesef ki, "devlet-millet" edebiyatın­ı maske şeklinde kullanan odakların hayatta yapmayacak­ları fenalık, işlemeyece­kleri cinayet yok. Aynı şekilde, gaddarlıkt­a, zalimlikte de ölçü-sınır tanımazlar.

Velhasıl, devletin kılcal damarların­a kadar sızan “Bizans entrikacıl­arı”, geçmişte olduğu gibi günümüzde de icrâ-i faaliyette­ler. Bunların giydikleri zırh, devletçili­k, milliyetçi­lik, ulusalcılı­k; yüzlerine taktığı maske ise, yerlilik, millîlik, bekâ sorunu.

Allah, devletimiz­i de, milletimiz­i de bilumum maskeli "hamiyetfur­ûş”ların fitnesinde­n-fesadından muhafaza etsin.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye