Yeni Asya

İhsanlar zekât namına olmalı

- Bediüzzama­n Said Nursî

Ey ehl-i kerem ve vicdan! Ve ey ehl-i sehâvet ve ihsan! İhsanlar zekât namına olmazsa üç zararı var. Bazen de fâidesiz gider. Çünkü Allah namına vermediğin için manen minnet ediyorsun, bîçare fakiri minnet esareti altında bırakıyors­un. Hem makbul olan duasından mahrum kalıyorsun. Hem hakikaten Cenabı Hakkın malını ibadına vermek için bir tevziat memuru olduğun halde, kendini sahib-i mal zannedip bir küfran-ı nimet ediyorsun.

Eğer zekât namına versen, Cenab-ı Hak namına verdiğin için bir sevap kazanıyors­un, bir şükran-ı nimet gösteriyor­sun. O muhtaç adam dahi sana tabasbus etmeye mecbur olmadığı için izzet-i nefsi kırılmaz ve duası senin hakkında makbul olur.

Evet, zekât kadar, belki daha ziyade nafile ve ihsan yahut sair suretlerde verip riyâ ve şöhret gibi, minnet ve tezlil gibi zararları kazanmak nerede; zekât namına o iyilikleri yapıp, hem farzı eda etmek, hem sevabı, hem ihlâsı, hem makbul bir duayı kazanmak nerede?

Mektubat, 22. Mektub, 2. Mebhas ***

İkinci misal: “Kendilerin­e rızık olarak verdikleri­mizden Allah yolunda bağışta bulunurlar.” [Bakara Suresi: 3]

Şu cümlenin hey’atı, sadakanın şerâit-i kabulünün beşine işaret eder.

• Birinci şart, sadakaya muhtaç olmamak derecede sadaka vermek ki, “ve mimmâ” [şeylerden] lâfzındaki min-i teb’iz ile o şartı ifade eder.

• İkinci şart, Ali’den alıp Veli’ye vermek değil, belki kendi malından vermektir. Şu şartı “rezaknâhüm”

lâfzı ifade ediyor. “Size rızık olandan veriniz” demektir.

• Üçüncü şart, minnet etmemektir. Şu şarta “rezaknâ”daki “nâ” lâfzı işaret eder. Yani, “Ben size rızkı veriyorum; Benim malımdan Benim abdime vermekte minnetiniz yoktur.”

• Dördüncü şart, “Öyle adama veresin ki, nafakasına sarf etsin. Yoksa, sefahete sarf edenlere sadaka makbul olmaz.” Şu şarta “yünfikun” [infak ederler] lâfzı işaret ediyor.

• Beşinci şart, Allah namına vermektir ki, “rezaknâhüm” ifade ediyor. Yani, “Mal Benimdir; Benim namımla vermelisin­iz.”

Şu şartlarla beraber bir tevsi de var. Yani, sadaka nasıl mal ile olur, ilim ile dahi olur; kavil ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor. İşte şu aksama, “mimmâ” lâfzındaki “mâ”, umumiyetiy­le işaret ediyor. Hem şu cümlede bizzat işaret ediyor. Çünkü mutlaktır, umumu ifade eder.

İşte sadakayı ifade eden şu kısacık cümlede, beş şart ile beraber geniş bir dairesini akla ihsan ediyor, hey’etiyle ihsas ediyor. Sözler, 25. Söz, 1. Şule,

1. Şua, 2. Suret

LÛGATÇE:

ehl-i kerem ve vicdan: ikram eden, mert ve vicdan sahibi insanlar.

ehl-i sehâvet ve ihsan: bağış, ikram sahibi ve cömert olanlar. hey’at: ayrı ayrı manalar, kısımlar.

ibad: kullar, insanlar.

küfran-ı nimet etmek: nimete karşı nankörlük etmek.

min-i teb’iz: bölme, ayırma vazifesi yapan “min”.

sefahet: dinen yasak olan zevk ve eğlenceler.

şerâit-i kabul: kabul şartları.

tabasbus: yaltaklanm­a, riyâkârlık etme.

tevsi: genişletme.

tevziat: dağıtım.

tezlil: aşağılama, küçük düşürme.

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye