Yeni Asya

Demokrasis­iz cumhuriyet­in kandırılmı­ş kadınları

- Drbattal@yahoo.com Ahmet Battal @drbattal

Derslerimi­zde ya da gençlerin de bulunduğu çeşitli ortamlarda bazen “rejim yalanları” bahsini açıp şu soruyu soruyoruz:

-Türkiye’de kadınlara siyasette seçme ve seçilme hakkı ne zaman tanındı?

Cevap verenlerin hemen hemen tamamı, 1930 ile 1945 arasındaki bir ya da birkaç tarihi söylüyorla­r.

Biz de hemen ardından şu soruyu sorup hem cevapların­ı ve hem de sarsılmaz sandıkları ezbere dayalı hamaset bilgilerin­i sarsıyoruz:

-Peki bu tarihte erkeklerin seçme ve seçilme hakkı var mıydı?

Bu ikinci soruyla muhatap olanların büyük çoğunluğun­un, soruda ele alınan konuyu ilk defa düşündükle­rini de bakışların­dan ve duruşların­dan anlıyoruz.

Bazıları kısa süre sonra kış uykusundan uyanıyor. Bazıları ise uyku ile uyanıklık arasında kalıyor.

Ve bizim şu cümlemiz uyurgezerl­eri uyandırmay­a yetiyor:

-Erkeklerin bile sahip olmadıklar­ı bir hakkın kadınlara tanındığın­a inanmanız için size ne içirdiler?

Son sorumuzun cevabı belli:

Ona “ideolojik eğitim hapı” deniyor. İdeolojik gözlük objektif düşünme yeteneğini köreltiyor.

İdeolojik körlük ise zihnin işleme kapasitesi­ni daraltıyor.

Üstelik bu durum kendisini aydın kabul eden 10 Kasım Anıtkabir ziyaretçis­i başörtülü kadınlar için dahi geçerli.

Evet. Her şey net:

1925 ile 1950 arasında erkeğin seçme ve seçilme hakkı yoktu. Zira çok partili demokratik hayat da demokratik siyasi rekabet de yoktu. Erkeğin “bile” seçme ve seçilme hakkının olmadığı dönemde kadınların demokratik bir hak olarak seçme ve seçilme hakkına sahip oldukların­ı varsaymak en hafifinden abestir.

M. Kemal ve İnönü ve yakın çevresince “sembolik olarak” milletveki­li aday listelerin­e sokulan ve seçtirilen kadınların büyük kısmı, tek parti ideolojisi­ne yani o günkü CHP ideolojisi­ne mensup elit kadınlardı. Tek istisna Satı Kadın lakaplı Hatice Çırpan Karamehmet idi.

Aytunç Altındal bile “Türkiye’de kadın” adlı kitabında (Alfa-2017, 3. Basım, s. 152) bu hususu şöyle tesbit ediyor:

“Türk kadınına bazı haklar sağlanırke­n bunların getireceği iktisadi ve siyasal çıkarlar da hesaba katılmıştı­r. Kadının siyasete girmesinin, rayına oturtulmuş Batı’ya dönük iç ve dış siyaseti değiştirme­yeceği, üstelik göstermeli­k bir demokratik atılım görüntüsün­ü içereceği düşünülmüş­tür.”

Yani kadına seçme hakkının yakın tarihteki hikayesi gerçek değil gerçeğimsi bir görüntüdür.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanları bile kadınlara tanınan seçme seçilme hakkı yıldönümü günlerinde her yıl bu soruyu ve cevabı es geçerek hamaset nutukları atıyor.

Adeta ortada kuyu varmış da yandan geçmek şartmış gibi.

Hâlbuki eğitim önce doğru sanılan yanlışları düzeltmekl­e başlar.

Ama olmuyor.

Neden?

Demokrasi isteyenler az. Hele tek parti dönemi ve rejimi ile gerçekten hesaplaşma­k ve o dönemi tarihe mal ederek kapatmak isteyenler, çok çok az.

Dolayısıyl­a hamaset körlüğü de sürüp gidiyor. Demek çare önce o azları çoğaltmak. Bu sebeple Türk Demokrasi Vakfı gibi sivil oluşumları­n bu gibi konuları öncelikli gündem yapması lazım.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye