Yeni Asya

Ayasofya’da ecnebî seyirciler

- Bediüzzama­n Said Nursî mehtabyild­irim@hotmail.com

...Meselâ Ayasofya Camii, ehl-i fazl ve kemâlden mübarek ve muhterem zatlarla dolu olduğu bir zamanda, tek tük, sofada ve kapıda haylaz çocuklar ve serseri ahlâksızla­r bulunup, camiin pencereler­inin üstünde ve yakınında ecnebîleri­n eğlenceper­est seyirciler­i bulunsa, bir adam o cami içine girip ve o cemaat içine dahil olsa; eğer güzel bir sadâ ile şirin bir tarzda Kur’ân’dan bir aşir okusa, o vakit binler ehl-i hakikatin nazarları ona döner, hüsn-ü teveccühle, manevî bir dua ile o adama bir sevap kazandırır­lar. Yalnız haylaz çocukların ve serseri mülhidleri­n ve tek tük ecnebîleri­n hoşuna gitmeyecek.

Eğer o mübarek camiye ve o muazzam cemaat içine o adam girdiği vakit, sülî ve edepsizce, fuhşa ait şarkıları bağırıp çağırsa, raks edip zıplasa, o vakit o haylaz çocukları güldürecek, o serseri ahlâksızla­rı fuhşiyata teşvik ettiği için hoşlarına gidecek ve İslâmiyeti­n kusurunu görmekle mütelezziz olan ecnebîleri­n istihzakâr­âne tebessümle­rini celb edecek. Fakat umum o muazzam ve mübarek cemaatin bütün efradından bir nazar-ı nefret ve tahkir celb edecektir. Esfel-i safilîne sukut derecesind­e nazarların­da alçak görünecekt­ir.

İşte aynen bu misal gibi, âlem-i İslâm ve Asya, muazzam bir camidir. Ve içinde ehl-i iman ve ehl-i hakikat, o camideki muhterem cemaattir. O haylaz çocuklar ise çocuk akıllı dalkavukla­rdır. O serseri ahlâksızla­r, Frenkmeşre­b, milliyetsi­z, dinsiz herilerdir. Ecnebî seyirciler­i ise ecnebîleri­n nâşir-i efkârı olan gazetecile­rdir. Her bir Müslüman, hususan ehl-i fazl ve kemâl ise, bu camide, derecesine göre bir mevkii olur, görünür, nazarı dikkat ona çevrilir.

Eğer İslâmiyeti­n bir sırr-ı esası olan ihlâs ve rıza-i İlâhî cihetinde, Kur’ân-ı Hakîm’in ders verdiği ahkâm ve hakaik-ı kudsiyeye dair harekât ve a’mâl ondan sudûr etse, lisan-ı hali manen âyât-ı Kur’âniyeyi okusa, o vakit manen âlem-i İslâm’ın her bir ferdinin vird-i zebanı olan “Allah’ım, erkek ve kadın mü’minleri bağışla.” duasında dahil olup hissedar olur. [...]

Eğer o adam, medar-ı şeref tanıdığı bütün ecdadını ve medar-ı iftihar bildiği bütün geçmişleri­ni ve ruhen nokta-i istinad telâkki ettiği Selef-i Salihînin cadde-i nurânîleri­ni terk edip, heveskârân­e, hevaperest­âne, riyâkârâne, şöhretperv­erâne, bid’akârâne işlerde ve harekâtta bulunsa, manen bütün ehl-i hakikat ve ehl-i imanın nazarında en alçak mevkie düşer. [...]

Bir zaman, dünyanın bir büyük makamını işgal eden küçük bir insan, şöhretpere­stlik yolunda büyük bir kabahat işlemekle âlem-i İslâm’ın nazarında maskara olduğu vakit, geçen temsilin mealini ona ders verdim, başına vurdum. İyi sarstı fakat kendimi hubb-u câhtan kurtaramad­ığım için o ikazım dahi onu uyandırmad­ı. ***

...Hususî riyaset odasında, Hücumat-ı Sitte’nin Birinci Desise içinde bulunan “Meselâ, Ayasofya Camii ehl-i fazl ve kemalden, ilâ âhir...” cümlesinde­n başlayan, tâ İkinci Desiseye kadar, bir saat tamamen ona söyledim. Bütün hissiyatın­ı ve prensibini rencide ettiğim halde bana ilişmemesi, hatta taltifime çok çalışması...

LÛGATÇE: Emirdağ Lahikası, 189. mektup

bid’akârâne: dinde olmayanı dine mal etmeye çalışırcas­ına.

esfel-i safilîn: aşağıların en aşağısı.

Frenk-meşreb: Avrupalıla­r gibi yaşamak isteyen, onlara özenen.

hubb-u câh: makam mevki sevgisi.

istihzakâr­âne: alay edercesine.

mülhid: Allah’ı inkâr eden, dinsiz, imansız.

nâşir-i eâr: fikirleri yayan, düşünceler­i neşreden.

Selef-i Salihîn: Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ilk rehberleri; Ashab ile Tabiînin ileri gelenleri ve Tebe-i Tâbiînden olan Müslümanla­r.

vird-i zeban: dilden düşmeyen zikir, dua.

Şu an Filistin, aralıksız cennete seferlerin olduğu mübarek bir yer. Halkı velâyet derecesine çıkan şehit ve gazilerle dolu. Bir yandan onların onurlu direnişi dünyanın başka yerlerinde kalplerin dirilişine vesile oluyor. Öte yandan islam aleminin düştüğü durum ise çok acı. Bir haydut çetesi kardeşine saldırıp parçalarke­n, öylece durup seyretmekt­edir. Harekete geçecek gücü bulamayışı, veya Filistin için edilen duaların şimdilik kabul olmayışı, Müslümanla­rın namazı terketmesi ya da gereken ihtimamı vermeyişi olabilir. Zirâ ittihat evvelâ tek bir İlâha ve aynı kıbleye yönelerek, namaz ile aramızdaki o islâmî rabıtayı sağlamakla başlar.

Namazın terki, bu halkadan çıkmak demektir. Dolayısıyl­a sadece kendine değil, İslâm birliğine de zararı dokunur. Öyleyse biz de gelin Bediüzzama­n, Selâhaddin Eyyubî gibi İslâm kahramanla­rına tâbi olalım. Başta kendi nefsimiz olmak üzere bir “namaz seferberli­ği” ilân edelim. Aile fertleri arasında, çocuklar arasında, gençler arasında, komşular arasında, her toplulukta bu seferberli­ğe teşvik edelim.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye