“İman tamam, sıra İslâm siyasetini uygulamaya geldi!”
AKp’nin bir proje olarak yoğun şekilde iktidara hazırlandığı günlerde dindar bir mühendise, “Kur’ân’a göre evvelâ tahkik-i imanı kazanmakla mükellefiz” dediğimizde, “İman tamam, sıra İslâm siyasetini uygulamaya geldi!” demişti... Siyasetin, taklidi imana sahip Müslümanların bile var olan imanlarını nasıl darmadağın ettiğinin çok acı, vahşi tablolarını dehşetle izliyoruz!
Müslümanların en büyük problemi “mârifetullah” yoksunluğudur! Yüksek, doğru, İslâm siyaseti de bu mârifetullah ve ulum-u imaniye içindedir. “Allah’a ve sair iman şartlarına inanıyorum!” sözünü tekrarlamakla “iman tamam” olur mu?
Kendimizi test edelim: Sağlık, tıp bilgimiz ilk, orta, lise seviyesinde mi, üniversite, asistan, doçent, profesör, ordinaryüs profesörü seviyesinde mi? Keza, “Fizik, kimya, matematiğe inanıyorum, çok önemlidirler!” demekle bilgi sahibi olunmaz. İlkokul öğrencisi matematik bilir, lise, üniversite talebesi, matematik profesörü de bilir, Einstein de bilir! Aynen öyle de “Allah’a ve sair iman şartlarına inanıyorum!” demekle dünyada da huzur ve mutluluk kazanılmaz!.. Allah’a ve sair iman esaslarına iman da böyle muhtelif mertebeleri vardır. İman ettim demek başka, mârifetullah mertebelerinde terakki başkadır. Tıpkı, Mimar Sinan’ı sıradan insanların, mimari sanatkâr ve onun üzerinde ihtisas yapanların tanıması gibi bilmek var, bilmek var!..
Mârifet; tanımak, bilmek demektir. Marifetullah, Allah’ı Kur’an’ın bildirdiği Esma-i Hüsna, isim ve sıfatlarının sonsuz kemalde olduğunu öğrenip İlâhî hakikatlere vakıf olmaktır. Zaten, “İnsan bu âleme ilim ve duâ (istemek, talep etmek) vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidad itibariyle her şey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin (sosyal, fen ilimlerinin dahil) esası ve madeni ve nuru ve ruhu; marifetullahtır.” (Sözler, Enst./intr., s. 286.)
İnen ilk âyetler, “Oku! Yaratan Rabbinin ismiyle oku!”2 (Alâk Suresi, 1, 2.) emriyle Kur’ân baştan sona mânevi, sosyal ve fenne dair marifet dersleri verir. Mârifetullah, yani Allah’ı bilme ilmi; aynı zamanda Esmâ-i Hüsnayı Kur’ân’da yazılı, kâinattaki mücessem tecellilerini görüp okumak, tefekkür ve anlamakla elde edilir. (Tecelli tam yansıma değil; binler perdelerden geçtikten sonra gölgelerinin akisleri diye düşünmeli. Atmosfer; 22 milyonda birinin dünyamıza isabet eden güneş enerjisinin tesirli ışınlarını emip yer yüzene ulaşmalarına perde olması gibi!..)
Mârifetullahta ilerlemeyen İslâmın içtimâi, siyasi ölçü ve stratejilerini nereden bilecek ki!?