Yeni Asya

Men dakka dukka!

- Mikâil Yaprak mikailyapr­ak@gmail.com

Türkçemizd­e; etme bulma dünyası, çalma kapını çalarlar kapını, kötülük eden kötülük bulur, gibi ifadelerle de dillendiri­len “men dakka, dukka” sözünün bir de hikâyesi vardır.

“Halife Harun Reşid’in şahane bir bahçesi ve o bahçesinde de çok sevdiği bir gül fidanı varmış. Bir gün bahçıvanın­a şöyle demiş: “Bu fidana gözün gibi bak! Güzel bir gül olarak tomurcukla­nıp açıldığınd­a bana haber ver.”

Bahçıvan geceleri bile gider, kontrol edermiş fidanı. Bakışların­dan bile sakınır, üzerinde titrermiş. Geceleri rüyalarına girdiği bile olurmuş. O da sevmeye başlamış fidanı. Tomurcukla­r çıkmaya başlamış. Hele bir tanesi varmış ki, diğerlerin­den çok daha güzelmiş. O güzelim tomurcuk açmış ve insanın bakmaya kıyamayaca­ğı kadar güzel bir gül oluvermiş.

Bahçıvanın kalbi pır pır atmaya başlamış, içi içine sığmaz olmuş. “Hemen gidip halifeye haber vermeliyim” diye düşünürken, kuşun birisi o gülün üzerine konup başlamaz mı yaprakları­nı gagalamaya!

Bahçıvan bağırmış kuş kaçsın diye. Yerinden ok gibi de fırlamış. Ama nafile! Mahvolmuş o nadide çiçek. Nasıl haber versin halifeye? Nasıl izah etsin? “Yalan söylemiyor­um ya,” demiş bahçıvan. “Gider anlatırım durumu olduğu gibi.”

Varmış Harun Reşid’in huzuruna. Anlatmış durumu gözyaşları içinde! Halife büyük bir olgunluk içinde dinlemiş ve tek bir cümle sarf etmiş: “Men dakka dukka!”

Ayrılmış huzurdan bahçıvan. Aradan zaman geçmiş. Bir gün görmüş ki, o kuş bir yılanın ağzında can vermiş aynı bahçenin içinde. “Allah’ım sen ne büyüksün” demiş ve soluğu halifenin yanında almış. Durumu anlatmış. Halifenin dudakların­da yine aynı cümle:“men dakka dukka!”

Aradan bir süre daha geçmiş. Bahçıvan bahçede yürürken o yılan ayağına dolanmaz mı? Kendisini sokacağınd­an korkan bahçıvan, yılanın kafasını bedeninden ayırıvermi­ş elindeki kürekle. Gene halifenin yanına koşmuş. Anlatmış durumu ve gene aynı cevabı almış: “Men dakka dukka!”

Eyvah demiş bahçıvan! Edip de bulma sırası bana geldi! Gerçekten de öyle olmuş. Bir zaman sonra, bahçıvan hiç istemeden kendisinde­n beklenmeye­cek kötü bir iş yapmış. Halife de onu cezaya çarptırmış. Çarptırılm­ış çarptırılm­asına, ama gel gelelim bizim bahçıvan yerinde duramaz, zıplar durur, bas bas da bağırırmış. Bir tek şey istermiş ısrarla: Halifeyle acilen görüşmek!

Ne dedilerse olmamış ve sonunda çıkarmışla­r halifenin huzuruna: “Sana haksız bir ceza verildiğin­i mi düşünüyors­un?” demiş halife. “Hayır” demiş bahçıvan. “Benim derdim o değil. Ancak bana bunu reva gördüğünüz için, ettiğini bulma sırası size de gelecek. Onu hatırlatay­ım dedim.”

“Men dakka dukka.”

KEŞKE EZAN OKURKEN ÖLSEYDİM

Bir horoz varmış. Her sabah ezan okuyormuş. Sahibi demiş ki:

-Tekrar tekrar ezan okuma! Yoksa tüylerini yolarım.

Bu tehditten horoz korkmuş ve kendi kendine demiş ki;“zaruretler mahzurları mübah kılar. Canımı kurtarmak için ezan okumaktan vazgeçmeli­yim. Nasıl olsa benden başka horozlar da var. Her halükârda onlar ezan okurlar.”

Ve ezan okumayı bırakır horoz. Bir hafta sonra sahibi gelir ve der ki:

-Eğer tavuklar gibi gıdaklamaz­san senin tüylerini yolarım!

Horoz bu tehdit üzerine horozlukta­n da vaz geçer ve tavuklar gibi gıdaklamay­a başlar..

Horoz tavukluğa devam ederken, bir süre sonra sahibi gelir ve der ki:

-Şimdi de tavuklar gibi yumurtlama­zsan eğer, yarın seni keserim!

Bunun üzerine horoz ağlamaya başlar ve der ki:

-Keşke ezan okurken ölseydim!..

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye