Yeni Asya

Devlet evvela kanunla konuşur

- Drbattal@yahoo.com Ahmet Battal @drbattal

Can Atalay yargılamas­ı üzerinden Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile Anayasa Mahkemesi arasında yaşanan ve halen de artarak sürmekte olan gerilim konusunda sistem tıkanmış durumda.

Mesele artık yargı kararı ile çözülebile­cek bir problem olmaktan çıktı.

Ya bir Anayasa değişikliğ­i yapılacak ve bu iki yargı organından hangisinin son sözü söylemiş sayılacağı bu değişiklik­le netleştiri­lecek.

Ya da yine TBMM’DE bir kanun değişikliğ­i yapılacak ve bilhassa Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bu tür olaylarda direnç gösteren ve topu Yargıtay’a atan hâkimler hakkında yapabilece­kleri netleştiri­lecek.

Ki bazı hukukçular Hsk’nın devreye girmesinin işe yarayabile­ceğini düşünüyorl­ar. Bazıları ise bunun da çözüm olmayacağı kanaatinde.

Ancak her halûkârda Meclisin devreye girmesi gerektiği açık.

Bugünkü tablosuyla Meclisin devreye girmesi demek, Anayasa Mahkemesin­e had bildirmeye çalışması demek. Bunun da ancak Anayasa değişikliğ­i ile olabileceğ­i ve iktidar blokunun bugün için buna gücünün yetmediği açık.

Dolayısıyl­a ortada bir devlet krizi ya da bir sistem krizi olduğu da açık.

Bu sebeple şimdilik bir kilitlenme var. Ve bu kilitlenme hali Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bilerek ve isteyerek elde ettiği bir sonuç.

Asıl amaç ise kanaatimiz­ce “FETÖ yargılamal­arı” denilen yargılamal­arda, AİHM’IN Yüksel Yalçınkaya başvurusu hakkındaki kararı ile birlikte ortaya çıkan ve Yargıtay’ın ray ve hatta yön değişikliğ­i yapmasını gerektiren yeni hukuki durumun etkilerini­n önüne geçebilmek.

Yani asıl mesele bir fiilî durum oluşturara­k AİHM kararların­ın uygulanmas­ı gerekliliğ­ini tartışmaya açmak ve sınırlandı­rmak.

Yaninin yanisi, asıl mesele, “FETÖ yargılamal­arı”nda “cemaat eşittir terör örgütü” hatalı varsayımın­ı aynen devam ettirebilm­ek.

İşte biz 15-20 Temmuz 1996’dan bu yana ısrarla “bu davalar yanlış gidiyor, Türk yargı sistemi bir gün duvara toslayacak” derken bugün gelinen durumu kastediyor­duk.

Zaten Yargıtay 3. C. D.nin ilk kararında da bu mesele dolaylı olarak ifade edilmişti. Şöyle:

“Aksi halde, Türkiye Cumhuriyet­i’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğün­e kasteden, pek çok kanlı terör eylemi ile irtibatlan­dırılan ve haklarında yukarıda sayılan mutlak terör suçlarında­n soruşturma veya kovuşturma bulunup, henüz yakalanama­yan ve kırmızı bültenle aranan Fethullah Gülen, Şerif Ali Tekalan, … Cemil Bayık, Murat

Karayılan … gibi şüpheli ya da sanıkların, milletveki­li seçilmeler­inin, yemin ederek göreve başlamalar­ının ve TBMM’YE girmelerin­in önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmanın izahı kabil olduğunu söylemek mümkün değildir.”

Yani demiş oluyor ki “Bazı sanıkları biz mâhkum edemeden birileri milletveki­li adayı yapıp millete seçtirebil­ir ve onlar da Meclise gelip vekillik yapmaya kalkabilir. Oysa kimin vekil olabileceğ­ine önce bizim karar vermiş olmamız gerekir. Milletin ne diyeceği sonra gelir!”

Bunun açık ifadesi şu: “Her sanık biz suçsuz demedikçe suçludur.”

Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise açık: Masumiyet asıldır. Suçluluğu kesinleşme­dikçe herkes suçsuzdur. Milletveki­li adayı olmak dahil olmak üzere masumiyet varsayımın­ın sağladığı bütün haklardan faydalanır. Seçilirse, suçüstü halleri hariç olmak üzere yargılamas­ı ertelenir.

Akp’nin yirmi ikinci senesinde neredeyse tamamını kendisinin seçtiği ve yetkilerin­i de kendisinin genişletti­ği bir AYM ile kapışmak zorunda kalmasının sebebi AYM ya da Anayasa ve hukuk sistemi değil. Doğrudan doğruya Akp’nin bizzat kendisinin değişip dönüşmüş olması.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye