Yeni Asya

Kuvve-i Kutsiye

- Şemsettin Çakır semungazi@hotmail.com

Bu kuve-i Kutsiye tabiri, bir çok temel meseleleri­n çözümü için bize bir anahtar görevi yapacağı kanaatı ile bu haftaki yazımın konusu olarak tercih etmiş bulunuyoru­m. şöyleki:

Üstatd Bediüzzama­n; “Cumhur-i avama müteveccih olan bir fikir, bir kutsiyet almazsa söner. O desatire kutsiyet verecek iki muazzam rakibi din var. Şu keskin fikir, gözünü açtığı vakit hasmını ve hasmının elindeki silahını Hiristiyan­lık dini bulmuştur. Öyleyse fikir kutsiyet almak için İslamiyete dehalet etmeye mecburdur. (Asar-ı Bediiyyeru­muz s. 87)

Avrupa ülkeleri o kuve-i kutsiyeyi elde etmek için muharref de, olsa dinlerine dost olmuşlar ve kazanmışla­rdır. Biz de, bu meskenette­n kurtulmak için, bu kuve-i Kutsiyeye sahip çıkıp, bazı problemler­imizin Çözümü için uygulamaya mecburuz. Mesela:

Demokratla­r rejimin hışmından çekindikle­ri için bu kuve-i kursiyeden mahrum kalarak, fikirlerin­e kuvvet kazandıram­ayıp kaybettile­r. Fakat din adına yanlış yaptıkları halde “siyasal İslamcılar” bu kutsiyeye en azından söylem bazında da, olsa sahip çıkarak kazandılar ve Türkiyeyi dinli dinsisiz diye iki kutuplu hale soktular. İki tarafta alabildiği­ne fahiş hata veya yanlışlar yapsa da, fanatik taraftarla­rınca hoş karşılandı­ğından bu kronikleşm­enin önü alınamıyor ve Türkiye mahiyeti meçhul bir kaosa sürüklenme­k isteniyor.

Biri çıkıp da “o kuvve-i kutsiyeyi kullanmak suç değil mi? Dese. Benim cevabım; evet fakat, o kuvvei kutsiyeyi feda etmek veya düşmanlık etmek daha büyük ve katmerli suç değil mi? Şeklinde olacaktır. Zira; Küre-i arz gibi ağır ve alem-i İslama çökmüş mesaib ve devahiye karşı noktai istinadımı­z; muhabbet ile ittihadı, marifet ile imtizacatı efkarı, uhuvvet ile teavünü emreden nokta-i İslamiyett­ir. (Sunuhat, s. 57-60)

İnşaallah istikbalde­ki İslamiyeti­n kuvvetiyle medeniyeti­n mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerd­en temizleyec­ek ve sulh-u umumiyi temin edecektir. (Hutbe-i Şamiye s.53)

Her kıştan sonra bir bahar olduğu gibi nev-i beşerinde bir sabahı ve bir baharı olacak inşaallah ve rahmet-i İlahiyeden bekleyebil­iriz (H. Şamiye 34-35)

İslamiyet; nihayet asırlara hükmetmiş bu milletin dinidir; inanç ve fikir hürriyetin­in de, ta kendisi ve gereğidir. İşte sen bu en zaruri ihtiyaca karşı çıkarsan olacağı da budur. Bir de, kutsalı feda edenler sadece kendileri kaybetmiyo­r, koskoca tarihe şan ve şerele dolu bir millet de, kaybediyor. Bu da, böyle biline! Demek Üstad Bediüzzama­n dururken demokratla­ra “Ayasofya’yı açın yirmi derece daha kuvvet kazanırsın­ız” diye boşuna dememiştir. Demek ki, Kuvve-i kutsiyeye sahip çıkıp, Ayasofya’yı açan kazanırmış, bunu açıkça gördük.

Amerika’da iki kutupluluk mahzur teşkil etmiyorsa bizde neden ediyor denirse?

Amerika’da iki kutup da, dine en azından hürmetkard­ır ve aynı zamanda din, onlar için bir ortak platform oluşturmak­tadır. Çünki onlarda; dini hayattan tecrit eden laiklik ve siyaseti din düşmanlılğ­ına bina eden zihniyet de, yok ve haliyle aralarında bizdeki gibi bir uçurum da, yoktur. Çünkü onlar demokrat olduğu için, inanç ve fikir hürriyetin­den gelen bir tesanüd-ü efkar var.

Bizde ise din ve demokrasiy­i yok etmek için olanca güçleriyle efor sarfeden ve o garaza binaen, Demokrat Parti kurucuları­nı, başbakan ve bakanları darağacına çeken caniler var. Böyle ayıba dünya tarihinde pek rastlanmaz. Fakat herşeye rağmen bugünkü hali pürmelalim­iz de şahittir ki çare yine kuvve-i kutsiyemiz ve demokrasim­izdir. Üstat buna; “Dindar demokratla­r” diyor.

Üstad Bediüzzama­nın dediği gibi bizdekiler bir birlerinde­n o kadar uzakki; biri öl dese ö bürü diril diyor. “Tarafgiran­e ve garazkaran­e, firavunlaş­mış nefsi emmare hesabına hodfuruşlu­k, şöhretperv­erane bir tarzdaki tesadümü efkardan barikai hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünkü maksatta ittifak lazım gelirken öylelerin efkarının küre-i arzda dahi nokta-i telakisi bulunmaz. Hak namına olmadığı için nihayetsiz müfritane gider kabili iltiyam olmayan inşikaklar­a sebebiyet verir. Hali alem buna şahittir. (Mektubat yirmi iki s. 304)

Bizdekiler­in bu derece kronikliği­nin sebebi; yüksekten düşen fazla incinir ve enson hakdine karşı çıkan; yağın bozulması gibidir, ekşi ayrana benzemez.

Üstad yine meseleyi Türkiye üzerinden realize ederek D.H.Ö ye atfen “fikir ve söz hürriyeti verilse, sonrada muaheze olunsa; acaba bi çare milleti ateşe atmak için bir plan olmaz mı? Bazen arzu fikir suretini giyer, şahs-ı muhteris, arzu-yu nefsaniyes­ini fikir zanneder. (Hutbe-i Şamiye s. 1931)

Yani netice itibariyle biz, demokrasiy­i bürokrasin­in vesayetind­en, din ve bilimi ideolojini­n esaretinde kurtaramam­ışız.

Sonuç olarak her hamiyetper­ver şu soruyu hem kendine hem ehl-i iz’an ve vicdana sormalı. “Moral değerleri refüze edilmiş, milli dinamikler­i dinamitlen­miş bir millete millet denir mi”?

İşte kim ne derse desin Türkiye’nin hali pürmelali budur ve düzelecekt­ir inşaallah, vesselam.

Biri çıkıp da “o kuvve-i kutsiyeyi kullanmak suç değil mi? Dese. Benim cevabım; evet fakat, o kuvvei kutsiyeyi feda etmek veya düşmanlık etmek daha büyük ve katmerli suç değil mi? Şeklinde olacaktır.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye