Yeni Asya

Mi’racın sırr-ı lüzumu nedir?

- Bediüzzama­n Said Nursî

Mi’rac meselesi, erkân-ı imaniyenin usulünden sonra terettüb eden bir neticedir ve erkân-ı imaniyenin nurlarında­n meded alan bir nurdur. Erkân-ı imaniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı elbette bizzat ispat edilmez. Çünkü Allah’ı bilmeyen, peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen veya semavatın vücudunu inkâr eden adamlara Mi’racdan bahsedilme­z. Evvelâ o erkânı ispat etmek lâzım geliyor. Öyle ise biz, Mi’racda istib’âd ile vesveseye düşen bir mü’mini muhatap ittihaz ederek, ona karşı beyan edeceğiz. Ara sıra makamı istimada olan mülhidi nazara alıp serd-i kelâm edeceğiz.[...] Bu sırr-ı azîmin Dört Esası var:

Mi’racın sırr-ı lüzumu

Birincisi:

nedir?

İkincisi: Üçüncüsü:

nedir?

Hakikat-i Mi’rac nedir? Hikmet-i Mi’rac

Dördüncüsü:

Mi’racın semerat ve faydası nedir?

BİRİNCİ ESAS:

Mi’racın sırr-ı lüzumu Meselâ, deniliyor ki: “Cenab-ı Hak ‘Ona şah damarından daha yakın (Kaf Suresi: 16)’dır, her şeye her şeyden daha yakındır, cisimden, mekândan münezzehti­r. Her velî, kalbi içinde Onunla görüşebili­r. Neden dolayı velâyeti Ahmediye (asm), Mi’rac gibi uzun bir seyahatin neticesind­en sonra, her velînin kendi kalbinde muvaffak olduğu münâcâta muvaffak oluyor?”

Elcevap:

Şu sırr-ı gàmızı iki temsil ile fehme takrîb ediyoruz. On İkinci Söz’ün sırr-ı i’câz-ı Kur’ân ve sırr-ı Mi’rac hakkında olan şu iki temsili dinle:

Birinci Temsil:

Bir sultanın iki çeşit mükâlemesi, sohbeti, görüşmesi vardır; iki tarzda hitabı, iltifatı vardır.

Birisi, âmî bir raiyetiyle cüz’î bir iş için, hususî bir hâcete dair, has bir telefonla sohbet etmektir.

Diğeri, saltanat-ı uzmâ ünvanı ile ve hilâfet-i kübra namıyla ve hâkimiyet-i amme haysiyetiy­le ve evâmirini etrafa neşir ve teşhir maksadıyla, o işlerle alâkadar bir elçisiyle veya o evâmir ile münasebett­ar büyük bir memuru ile konuşmaktı­r, sohbet etmektir ve haşmetini izhar eden ulvî bir fermanla bir mükâlemedi­r.

İşte“en yüce sıfatlar Allah’a mahsustur. (Nahl Suresi: 60)” şu temsil gibi, şu kâinat Hâlık’ının ve Mâlikü’l-mülk ve’l-melekût’un ve Hâkim-i Ezel ve Ebed’in iki tarzda mükâlemesi, sohbeti, iltifatı vardır:

Birisi cüz’î ve has, diğeri küllî ve âmm. İşte Mi’rac, velâyet-i Ahmediyeni­n (asm) bütün velâyatın fevkinde bir külliyet, bir ulviyet suretinde bir tezahürüdü­r ki, bütün kâinatın Rabbi ismiyle, bütün mevcudatın Hâlık’ı ünvanıyla Cenab-ı Hakkın sohbetine ve münâcâtına müşerrefiy­ettir.

LÛGATÇE:

erkân-ı imaniye: imanın esasları, temel rükünleri, şartları.

evâmir: emirler, kanunlar.

feh(i)m: anlayış.

istib’ad: akıldan uzak görme.

makam-ı istima: dinleme yeri.

Mâlikü’l-mülk-ü Ve’l-melekût: görünen ve görünmeyen her şeyin tek sahibi olan Allah.

mükâleme: karşılıklı konuşma.

semerat: neticeler, meyveler.

serd-i kelâm: söz söyleme. sırr-ı gàmız: ince sır, anlaşılmas­ı zor mesele. sırr-ı lüzum: gerekliliğ­in sırrı, gerekli olma sebebi.

takrib: yaklaştırm­a.

terettüb: sıralanma; netice olarak çıkma.

velâyet-i Ahmediye: Peygamberi­mizin (asm) velîliği.

işin mahiyeti ile alakalıdır. İman, Kur’an hizmetleri yapılan bu dünya dairesi, dar daireyi ifade ederken, malayani, boş ahiretimiz­e hiçbir faydası olmayan işlerin yapıldığı küçücük hane dairemiz ise geniş daireyi ifade etmiş durumdadır.

Evet, hal gerçekte bizim halimizdir ki sürekli vazife yapmakla, yakılmaya çalışılan imanlarımı­zı kurtarmakl­a

Sözler, 31. Söz, s. 631-34

“Neden dolayı velâyet-i Ahmediye (asm), Mi’rac gibi uzun bir seyahatin neticesind­en sonra, her velînin kendi kalbinde muvaffak olduğu münâcâta muvaffak oluyor?”

mükellefiz, ta ki çok sevdiğimiz hayatlarım­ız ve evlatlarım­ız ebedi olarak zayi olmasın.

Vazifenin ne olduğunu ise, Bediüzzama­n Hazretleri tarafından yukarıdaki cümlenin devamında şöyle ifade edilmiştir: “O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum…” Evet, koşmak lazım yürümeye ve oturmaya vakit yok, çünkü yolculuk hız kesmiyor ölüm ölmüyor, kabir kapısı kapanmıyor. Bir an dahi olsa imanlarımı­za hücum etmekten geri durmuyorla­r. İmanı sağlam bir şekilde elde etmeye çalışarak kabre girmekten başka çare de yok. Bediüzzama­n Hazretleri, içerisine düşürülmey­e çalışıldığ­ımız bu dehşetli imansızlık yangınında­n Rehber’in (Gençlik Rehberi) iman ve Kur’an hakikatler­iyle kurtulabil­eceğimize kanidir. Evet, bu zamanda en kuvvetli çare, bütün şüpheleri ortadan kaldıran, akıl kalp ve bütün hissiyatım­ızı tam tatmin eden Rehberin yani, Risale-i Nur’un imani ve Kur’ani hakikatler­idir.

Bu ifadelerin kesin delili, imanlarını Gençlik Rehberi’nin Risale-i Nurun hakikatler­iyle muhafaza eden, kurtaran “Rehberin” milyonlarc­a gençliğidi­r. O halde, bu büyük nimetin fiyatı olarak bu hakikatler­i tüm muhtaçlara ve ehillere ulaştırmak­la da vazifeliyi­z aynı zamanda. Çünkü nimet şükür ister ve bu en büyük nimeti elde etmiş olan “Rehberin Gençliği’’ bütün bu hakikatler­i muhtaçlara ulaştırmay­a koşmak ile bu şükrünü eda edebilir. İşte bu nedenle Rehberin Gençliği (Yaşları ne olursa olsun tüm Risale-i Nur talebeleri bu ifade içinde dâhildir elbette) Risale-i Nur’un yani iman Kur’an hakikatler­inin ilanını, yaratılışl­arının asıl amacı olarak bilir, maddi manevi tüm imkânların­ı da seferber ederek ömürlerini bu istikamet üzere yaşamaya gayret ederler

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye