Rehberin, gençliği…
Ekseriyetin, özellikle de büyüklerimizin sıklıkla dile getirdikleri bir söz var. Cevabı aranılması, çözüm nedir diye üzerinde kafa yorulması lazım gelen bir soru cümlesi aslında bu söz. Fakat, büyük bir çoğunluk tarafından bu gençlik “Adam olmaz” manasında dile getirildiğinden, cevabı bulunması gereken, dolayısıyla da “bir şeyler yapılmalıdır” hakikatini ifade eden bir cümle olduğu da fark edilmemektedir galiba.
Evet, meşhur olmuş bu söz“ne olacak bu gençliğin hali?” Çoğunluğun dilinde, bunlar artık “Adam olmaz” manasında uzun zamandır seyahat eder durur bu söz. İyi de,”adam olmaz” denilen bu gençlik gökten zembille inmedi ya. Bu gençliği öncelikleri iyi bir iş, ev, araba yani dünyalık kazanımlar olacak şekilde yetiştirenler, ne olacak bu gençliğin hali sözünün sahibi olanlar değil midir?
Yetmiş seksen senelik fani hayatlarını refah içinde geçirmeleri için sarf edilen enerjinin ve maddi imkânların kaçda kaçı ebedi hayatlarının kurtulması yolunda sarf ediliyor? Yanlış anlaşılmasın, vazifeler tam manasıyla yerine getirilseydi, netice kesinlikle başka şekilde değil elbette söylediğimiz. Takdir, tedbire tabi değildir elbette. Fakat bizim işimiz vazife yapmaktır. O nedenle netice ne olursa olsun vazife yapmakla mükellefiz. Çünkü her geçen gün daha da tutuşturulup alevleri gökleri çıkarılan bu dehşetli ateşin içine hapsedilip yok edilmeye çalışılan bizim evlatlarımız, yani bizim imanlarımızdır.
Bediüzzaman Hazretleri, bu hakikati şu sözlerle açıkça ifade etmektedir: ‘‘Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor imanım tutuşmuş yanıyor.”
Evet, yakılmaya çalışılan, gençliğin ve evlatlarımızın değil, bizlerin imanlarıdır, hakikatte.
O halde soru şu olması lazım, ne olacak bizim halimiz?
İşte bu nedenle “Ne olacak bu gençliğin hali?” sözü ara sıra vazife bulunan geniş daireleri değil, sürekli vazife yapılması gereken dar daireyi ifade etmektedir. Çünkü dairenin dar ve ya geniş oluşu zaman, mekân ya da büyüklük küçüklük ile değil yapılan