Dedikodu böyle bir şey
Kirli düşünce iç alemi kirletiyor. Kalmıyor, dış alemi de kirletiyor. Varlık ile iletişimi bozuyor. Kötü iç konuşmalar başlıyor her şeye karşı. Tarlanın zehirlenmesi gibi artık orada ne eksen bitmiyor.
Ne kadar sevmek istiyorsun, olmuyor. İyi düşünmek istiyorsun, olmuyor. Güzel gelişmeler için zeminin yeniden bir temizlenmeye ihtiyacı var. Kirli düşünce, çevreye tükürmek, çöp atmak gibi daha beter olumsuz bir etki yapıyor.
Düşünün adamı tanımıyorsun etmiyorsun. O da seni tanımıyor, etmiyor. Belli ki, gıyabında konuşulmuş, verip veriştirilmiş. Ortam kirlenmiş. Adam selam veremiyor. Selam veriyorsun alamıyor. Bakış bozuk. Normal değil ortamda
Jandarma er Şevket Demiray bir Cuma sabahı görevinin başındayken bir memur vasıtasıyla belediyeye gelmesi söylendi. Hemen yola çıkarak belediyeye gitti.
Çağrıldığı odaya gittiğinde kaymakam, jandarma kumandanı, belediye encümen azaları ve başında sarığı, sırtında cübbesi bakışları heybetli bir zat vardı.
Jandarma kumandan, Demiray’a şöyle tembih etti: “Bak oğlum bu hoca efendiyi alıp Barla’ya götüreceksin. Bu zat meşhur Bediüzzaman Said Efendi’dir. Vazifen çok mühimdir. Oraya karakola teslim edince evrakları imzalattır, döner dönmez durumu buraya da bildirirsin.”
Jandarma eri baş üstüne diyerek Bediüzzaman ile belediye binasından çıktı. Yolda yürürken jandarma eri, “Hocam, sen benim atamsın kusura bakma, ne yapayım vazifemdir” dedi.
Daha sonra Eğirdir Gölü iskelesine yürüyerek geldiler. Kayıkçıyla elli kuruşa anlaştılar. Parayı Bediüzzaman ödedi. Sonra Bediüzzaman, on kuruş daha vererek çekirdeksiz kuru üzüm aldırdı. Bediüzzaman kayığa bindiğinde elinde eşya olarak bir sepet, sepetin içinde çay demliği, birkaç bardak ve bir de seccade vardı. Diğer elinde ise Kur’ân-ı Kerim vardı. gezen düşünceler. Bir şey soruyorsun, başka bir şeyin cevabı geliyor. Çık işin içinden çıkabilirsen. Biri, biri hakkında – o kişi duyduğunda rahatsız olacağı şeylerkonuşmuş, diğeri de dinlemiş, burada üçlü bir hukuk var. Birileri hakkında konuşan kadar, onu dinleyen ve tahkik etmeyen de vebalin içinde. Yanımızda olmayanın hukukunu korumak bize düşer. Aslında ne acı bir durum değil mi? Kişinin kendine verebileceği en büyük zarar bu. Akıl dışı, aşağılık bir şey. Gıybetin kötü bir kirletici olduğu o kadar açık ki. Beynin kimyasını bozuyor. Kalbi karartıyor. Sonra da doğru anlayamaz, göremez, duyamaz oluyor insan.
Anlatılan şu ki, kendisine bilgi aktarılan, kendisinin de tahkik etmeden anlatılanları doğru kabul ettiği kişiyle uzunca bir yolculuk yapıyor ve birlikte biraz zaman geçiriyorlar. Ve, “Seni böyle tanımıyordum. Bana çok farklı anlatıldın. Gözlemim, bana anlatılanlar gibi olmadığın şeklinde. Tavırlarım bu yüzdendi. Senden özür dilerim.”
Dedi-kodu böyle bir kirletici işte. Akı kara, karayı ak gösterir. Hayatı an be an olumsuz etkiler. Kişinin, nefsin hoşlandığı gıybeti yasaklayan ile (Yaratıcı) bir cedelleşme başlar. Sonra insan ilişkileri bozulur. Ve insanda her şeye karşı su-i zan hakim olur. Bu ise, dünyayı yaşanmaz hale getirir. Cehennemi azap başlar.