Mi’racda binler sene mesafeyi birkaç dakikada katetmek!
Hem hatıra gelir ki: Ey mülhid! Sen dersin: “Bin müşkülât ile tayyare vasıtasıyla ancak bir iki kilometre yukarıya çıkılabilir. Nasıl, bir insan cismiyle binler sene mesafeyi birkaç dakika zarfında kateder, gider, gelir?”
Biz de deriz ki: Arz gibi ağır bir cisim, fenninizce, hareket-i seneviyesiyle bir dakikada takriben yüz seksen sekiz saat mesafeyi keser, takriben yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede katediyor. Acaba şu muntazam harekâtı ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kadîr-i Zülcelâl, bir insanı Arşa getiremez mi? Şemsin câzibesi denilen bir kanun-u Rabbanî ile Mevlevî gibi etrafında pek ağır olan cism-i arzı gezdiren bir hikmet, câzibe-i rahmet-i Rahman ile ve incizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel ile, bir cism-i insanı, berk gibi, Arş-ı Rahman’a çıkaramaz mı? [...]
Yine hatıra gelir ki: Dersin: “Birkaç dakikada binler sene mesafeyi katetmek aklen muhaldir.”
Biz de deriz ki: Sâni-i Zülcelâl’in sanatında, harekât nihayet derecede muhteliftir. Meselâ, savtın sür’atiyle ziya, elektrik, ruh, hayal sür’atleri ne kadar mütefavit olduğu malûm. Seyyaratın dahi, fennen harekâtı o kadar muhteliftir ki, akıl hayrettedir. Acaba latîf cismi, urûcda sür’atli olan ulvî ruhuna tâbi olmuş, ruh sür’atinde hareketi nasıl akla muhalif görünür?
Hem on dakika yatsan, bazı olur ki bir sene kadar hâlâta maruz olursun. Hatta bir dakikada, insan, gördüğü rüyayı, onun içinde işittiği sözleri, söylediği kelimâtı toplansa, uyanık âleminde bir gün, belki daha fazla zaman lâzımdır. Demek oluyor ki, bir zaman-ı vahid, iki şahsa nisbeten, birisine bir gün, birisine de bir sene hükmüne geçer. [...]
İşte zaman, çünkü harekâtın bir rengi, bir levni, yahut bir şeridi hükmünde olduğundan, harekâtta cârî olan bir hüküm, zamanda dahi cârîdir.
İşte bir saatte meşhudatımız, bir saatin saati sayan ibresine binen zîşuur şahsın meşhudatı kadar olduğu ve hakikat-i ömrü de o kadar olduğu hâlde; âşire ibresine binen şahıs gibi, aynı zamanda, o muayyen saatte Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, burak-ı tevfik-i İlâhîye biner, berk gibi, bütün daire-i mümkinatı katedip, acâib-i mülk ve melekûtu görüp, daire-i vücub noktasına çıkıp, sohbete müşerref olup, rü’yet-i cemal-i İlâhîye mazhar olarak, fermanı alıp vazifesine dönebilir ve dönmüş ve öyledir.
Sözler, 31. Söz, s. 643-45 LÛGATÇE:
Arz: Dünya.
berk: şimşek.
burak-ı tevfik-i İlâhiye: sür’atli binek.
incizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel: ezel güneşi olan Cenabı Allah’ın sevgisinin çekiciliği, câzibesi.
levn: renk.
mülhid: dinsiz. mütefavit: farklı, çeşitli.
rü’yet-i cemal-i İlâhiye: görülmesi.
savt: ses, sadâ.
seyyarat: gezegenler.
uruc: yukarı çıkma, yükselme.
zaman-ı vahid: bir an, bir zaman.
ziya: ışık.
Cenab-ı Hakkın yardımıyla giden
Cenab-ı Hakkın cemalinin, güzelliğinin
Ey mülhid! Sen dersin: “Nasıl, bir insan cismiyle binler sene mesafeyi birkaç dakika zarfında kateder, gider, gelir?”
“Gençlik Rehberi” en güzel bir yol göstericidir. Rehber; “birinin doğruyu bulmasına yardımcı olan, ona yol gösteren kimse ya da şey.”(tdk) İnsanoğlu dünyaya gelişiyle pek çok şeye karşı cahil olduğu için her zaman öğrenmesi gereken, ona rehberlik yapacak şeylere muhtaçtır. Bu rehberlerden ise en ulaşımı kolay akla ve mantığa en uygun öğretici ilimdir. İlimler arasında ise en elzemi iman ilmidir.
Ahir zamanda bu ihtiyaçlarımıza tam karşılığını Risale-i Nur Külliyatında görüyoruz. Çünkü Risale-i Nur ilmi, Allah’ın güzel isimlerinin kâinatta görünen tecellilerini tefekkür penceresinden bizlere baktırıyor. Din ilimleri veyahut fen ilimleri diye ayrışım yaptırmıyor. “Allah (cc )hesabına müşahede edilen her şey ilimdir” demektedir. (Mesnevi-i Nuriye, s. 167) Bu yaklaşım ile talebede akıl ve kalp senkronizesi kurulmuş oluyor ve artık kâinatta neye bakarsa Allah hesabına olduğu için Asa-yı Musa gibi oradan hakikat fışkırıyor. Bediüzzaman’ın bu yaklaşımı talebeyi ezbere dayalı şartlanma kültüründen çıkarıyor. Bunun yerine bilimsel şüphecilik dediğimiz tahkik etme, sorgulama, hatta gözleme dayalı hikmet metotlarıyla talebeyi mutlak teslimiyetten kurtarıyor. İşte böyle bir rehber ancak bu zamanın insanının aklını ve kalbini tatmin edebilir.