Yüksek gerilim, enlasyonu unutturmasın yine
Hemen her seçim öncesi kasten yükseltilen bir gerilim vakasıyla karşı karşıya geliyoruz. İki ay kadar sonra, yani 31 Mart’ta yapılacak mahallî seçimler kampanyasında da aynı vaka ile bir kez daha yüz-göz olacak gibiyiz. Keşke öyle olmasa. Ama, genel gidişat, durumun öyle olacağını gösteriyor.
*
Kısacık bir teknik bilgi: 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak olan mahallî seçimler neticesinde, normal belediye başkanları ile büyükşehir belediye başkanları başta olmak üzere, belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, muhtarlar ve ihtiyar heyetleri belirlenmiş olacak.
Bütün bunları hesaba kattığımızda, tıpkı genel seçimler gibi, ülke genelinde hemen herkesi ve her kesimi yakından ilgilendiren hacmi büyük bir seçim gerçeği ile karşı karşıya geldiğimizi görüyoruz.
Şimdiye kadar yapılan bu tarz seçimlerin hemen tamamında ne yazık ki üzücü vakalar hep yaşana geldi. Ölüm dahil ağır yaralanma hadiseleri vuku buldu. Yine de, gelecek seçimlerin huzur içinde ve kazasız-belâsız gerçekleşmesini Allah’tan niyaz ediyoruz.
*
Şüphesiz, her parti ve her aday seçimi kazanmak ister. Bunun için de, taralar birbiriyle adeta yarışa tutuşurlar. Her aday ve her parti, yaptığı, ya da yapacağı hizmetleri sıralayarak rakiplerine üstünlük sağlamaya çalışır. Bu durumu elbette ki normal karşılamak lazım.
Ne var ki, ortada çok anormal başka bir durum var. O da şudur ki: Daha çok siyasî denklemde yer alan partilerin genel merkezleri tarafından toplumu kutuplaştırma ya, dolayısıyla toplumu germeye ve seçmen kitlesini ajite etmeye yönelik rijit politikalar üretilip bir bir vizyona sokulmaya çalışılıyor.
Bundan maksat, geniş vatandaş kitlesinin, bilsassa emekli ve sâbit gelirli kesimin yıllardır çekmiş olduğu kronik enlasyonun acısını onlara muvakkaten de olsa unutturmak. Yüksek gerilim politikalarının asıl ve öncelik sebebi budur.
Oysa, yaşanan hayat pahalılığı, artık birçok kesim için adeta dayanılmaz bir hâl aldı. Kasten pompalanan yüksek gerilim politikaları, bunu üstünü örtmemeli. Seçim demek, vatandaşın tepkisini göstermesi demektir. Derdini, sıkıntısını sandığa yansıtması demektir.
Ama, gelin görün ki, dehşetli bir “propaganda-i siyaset” ile, insanlarımız âdeta gerçeği göremez, doğruyu seçemez, gidişatı anlayamaz bir hale getirtmeye çalışılıyor.
Özetle, yapılmak istenen şudur: Hiç olmazsa seçim gününe kadar kimi seçmeni hipnotize ederek, kimini hamasetle uyutarak, kimini muhalif tarafa karşı galeyana getirerek, kiminin geçen asırdaki günahlarını güncelleyip onları mücrim göstermek, kimi muhalileri de düşman, hain ilan ederek, hatta bir kısmına doğrudan terörist damgasını yapıştırarak, mümkün olduğu kadar seçmen oylarını konsolide etmeye çalışmak, en önemli bir “seçim başarısı” olarak telâkki ediliyor. *
Ne yazık ki, geçmiş seçim kampanyalarında da aynı, yahut benzer filmlerin “temcit pilavı” gibi tekrar be-tekrar vizyona sokulduğuna şahit olduk.
Oysa, bu tür ucuz politikalar ülkeye ve millete hiçbir fayda getirmediği gibi, bunudan sonra da getirmeyeceği gün gibi aşikâr.
Dileriz, herkes aklını başına devşirir ve şimdiye kadar olan-bitenden gerekli dersi çıkararak daha duyarlı, daha itidalli ve daha sorumlu davranmaya gayret gösterir.
Ne yazık ki, geçmiş seçim kampanyalarında da aynı, yahut benzer filmlerin “temcit pilavı” gibi tekrar be-tekrar vizyona sokulduğuna şahit olduk. Oysa, bu tür ucuz politikalar ülkeye ve millete hiçbir fayda getirmediği gibi, bunudan sonra da getirmeyeceği gün gibi aşikâr.