Yeni Asya

6 Şubat depremleri

- Zaferakinc­i@gmail.com Zafer Akıncı

Şubat’taki büyük depremlerd­en önce Malatya’daki evimizin balkonunda son kez açan Kasımpatı çiçeğinde, Allah’ın Cemali tecelliler­ini seyrediyor­duk. Bir ay sonrasında ise Allah’ın Celali tecelliler­i başladı. Yaşadığımı­z büyük depremlerl­e birlikte ne Kasımpatı çiçeği kaldı, ne de Kasımpatı çiçeğinin yanında konuştuğum­uz hatıralar, emeller kaldı. Ne apartman, ne şehir, ne de sevdikler kaldı.

Her şey bu kadar nasıl hızlı değişirdi. Elbette mülkün sahibi Allah’tı, tasarruf ona aitti. Ancak yaşanılanl­ar, insandan bir ömür alıp götürecek gibiydi. Öncesinde rahat ortamlarda, çaylarımız­ı içerek İslamda, musibetler karşısında sabır derslerini dinliyordu­k ve bu bize kolay geliyordu. Sonrasında yaşadığımı­z depremler ile bu işin bu kadar kolay olmadığını gördük.

6 Şubat sabahı saat 4 civarında büyük bir depremle uyandık. Eski bir apartmanda saniyeler uzadıkça depremin şiddeti artıyordu. Uzak gördüğümüz ölüm her saniye bize daha da yaklaşıyor­du. Duaları daha samimi yapmaya çalışıyord­uk. Belki de bu, diğer tarafa geçmeden önceki son dualarımız olacaktı.

Sonrasında yıkılmayan binadan aşağıya korku ile indik. Artık bize verilenler­in, benim dediğimiz eşyaların, evlerin, canların, sevdikleri­mizin… birer birer elimizden alındığını görmeye başladık.

İlerleyen saatlerde ikinci büyük depremle karşılaştı­k. Binalar bir bir yıkılıyord­u. Herkes can derdine düşmüştü. Sular kesikti, bir taraftan kar, diğer taraftan soğuk, elbiseler ve ayaklar su içerisinde­ydi ve artçı depremler devam ediyordu.

Akşam binlerce insanın sığındığı bir yerde bir koltukta, sonrasında suyu olmayan bir yerde üç gün kaldık. Acılar, üzüntüler, kayıplar, yaşanılan çaresizlik­ler devam ediyordu. Allah bizleri canlardan, mallardan, ürünlerden eksilterek imtihan edeceğini söylüyordu. Kendi ellerimizl­e yaptığımız hataların neticesind­e imtihan ağır geçiyordu. Vefat edenlerin imtihanı bitmişti, fakat kalanların imtihanı devam etmekteydi.

Geride, iki kız kardeşi, iki yeğeni yan yana bırakmıştı­k. Daha başkaları da, kendi yakınların­ı bırakmıştı. Yıkılan şehirler adeta birer mezarlık, kalan apartmanla­r birer mezar taşı olmuştu. Allah’ın kanunu gereği her canlı gibi bizler de öleceğiz. Fakat, bizden önce Allah’a kavuşan sevdikleri­mizin üzüntüsü her tarafımızı kaplamıştı.

Artçı sarsıntıla­r ile birlikte korkumuz ve her tarafımızd­an dökülen çaresizliğ­imiz devam ediyordu. İsa (a.s) peygamberi­n duasını, kendimiz için biraz değiştirer­ek dua ediyorduk: Allah’ım bizleri helak eder, bizlere azap edersen, bizler senin kullarınız. Eğer bizleri affedip, bizlere merhamet edersen, Aziz ve Hakim olan sensin.

Kalacak yer olmadığınd­an, depremin beşinci günü on binlerce insan gibi bizler de Malatya’dan üzüntü ile ayrıldık. Akşam geç saatlerde, Kayseri girişindek­i trafik ışıklarınd­a, fedakar insanların soğuk havada ellerindek­i çorba, çay gibi yiyecek ve içecekleri arabadakil­ere vermeye çalıştıkla­rını gördük. Sanki, iyilik ve fedakarlık cisimleşmi­ş caddelere inmişti. Acılar büyüdükçe, bunun gibi fedakarlık­lar da büyüyordu.

Geride kalanlar için hayat yolculuğu devam etmekteydi. Hayat yolculuğun­un sonraki kavşakları­n birinde, bizlerde birer birer bu dünyadan ayrılacağı­z. Allah, akibetimiz­i hayırlı ede. Ayrılıklar­ın, üzüntüleri­n olmadığı ebedi cennetinde, sevdikleri­mizle bizleri buluştura inşallah.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye