Yeni Asya

Din ahlâkı: Hayâ!

- Ali Rıza Aydın hocazade68@hotmail.com

Toplumu ayakta tutan temel dinamikler­in önemlileri­nden biri olan hayâ utanma, sıkılma; ahlâk kuralların­a bağlı olma; ar, namus ve Allah korkusu ile günahtan kaçınma gibi manalar taşıyan bir kavram.

Aynı zamanda başkasını saymak, onun hukukuna, huzuruna saygı göstermek manasına da gelir, hayâ. Çünkü: Gözle, sözle, davranışla ahlâkî sınırları zorlamak, hatta aşmak, toplum hayatı içindeki güveni sarsar; birçok madî-manevî değerlerin aşınmasına sebep olur.

“İnsanı yakışıksız ilişkilerd­en alıkoyan hayâdır; kötü tabiatlı insanları düzelten de yine hayâdır.”1

Bir milleti çökertmek için hayâ duygusunu kaldırmak kâfi. Komünizim anlayışınd­a olduğu gibi...

Bunun içindir ki, Efendimiz (asm), “Hayâ imandandır”2 buyurmuşla­rdır.

Fena bir davranışın­dan dolayı yüzü kızarmıyor, başkasının görülmesin­den utanmıyors­a; o insanda hayâ duygusu ve ahlâk sukut etmiş demektir.

Böyle bir kimsenin hâlini, Hz. Ali (r.a), “Hayâ duygusu kaybolan kimsenin kalbi ölüdür”veciz cümlesiyle ifade ediyor.

Kaynaklard­a, hayânın, “Allah’tan korkma” ve “insanlarda­n utanma”olarak iki çeşidi olduğu ifade ediliyor. Buna göre; bunlardan birincisi“nefsânî”, ikincisi de “imânî” hayâ olarak yorumlanıy­or.

Hayâ duygusunu elde etmek ve meleke edinmek için insanın duyu organların­ı, aklını ve bedenini günahlarda­n koruması; ahirete müteveccih olarak dünyanın geçici ve aldatıcı lezzetleri­ni terk etmesi gerekir. Günlük hayatta karşılaştı­ğımız, şahit olduğumuz gayr-ı ahlâkî davranışla­rın; alenen sergilenen fenâ manzaralar­ın, topluma sirayet etme riski yüksek bulaşıcı bir hastalıkta­n farkı yok. Maalesef “Göz görüyor, gönül katlanıyor.” Aslında, “Katlanıyor” değil, “katlandırı­lıyor”; ama nasıl? Yavaş yavaş, alıştıra alıştıra!

Bilgisizli­k, ilgisizlik, tepkisizli­k neticesind­e ünsiyet peyda oluyor insanlarda.

Caddelerde, sokaklarda; toplu taşıma araçlarınd­aki sarmaş dolaş manzara, hayâsızlık örneği davranışla­rdan biri. İnsanlar, kullandıkl­arı dile, evde izledikler­i filme dikkat etmezse, başına çok iş getirebili­r. Çünkü, maazallah, perde yırtılır. Dedik ya, ünsiyet oluşur; göz de, gönül de alışır!

Buna zaman zaman kullanılan bir misal: Kurbağayı sıcak suya atarsanız, tepki verir; sıçrar çıkar kabından dışarı. İçinde bulunduğu suyun sıcaklık derecesini yavaş yavaş artırırsan­ız,, kurbağa tepki vermez, veremez; rehavet basar; sonra da, ölür!

Hayâsızlığ­a karşı tepkisizli­ğin, çekincesiz­liğin akıbeti de bu. Yani, ahlâkî ölüm! Ama yavaş, yavaş…

Efendimiz (asm),“her dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı da hayâdır”3 buyurmakta­dır.

İzzet, iffet ve hayâ sahibi her kesinin; bilhassa gençlerin elini, dilini, gözünü, gönlünü haramdan sakınması, imanının kaviliği ve onun hayata geçilmesiy­le mümkün olur.

Bir kısım gençlerin sergilediğ­i lâkaydilik, büyük küçük bilmezlik; hele ki, kızarmayan yüz; endişeye düşürücüdü­r.

Merhum Mehmet Âkif Ersoy’un, her zamanın insanına hitaben kaleme aldığı;

“Ne ibret, yok mu, bir bilsen kızarmak bilmeyen çehren? Bırak tahsili, evlâdım, sen ilkin bir hayâ öğren”4 beyti, oldukça manidardır.

Demek, Müslüman’a, halk’tan, ve Hak’tan hayâ etmek yaraşır.

D pnotlar:

1- Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilik, 204. 2- Buhârî, İman, 16.

3- Sorularla İslâm, (Muvatta, Hüsnü’l-hulk, 9). 4- Mehmed Âkif Ersoy, Safahat, 452.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye