Mecburiyetlere mecbur muyuz?
aktiyle, memleketin birinde, ağır bir suçtan yargılanan bir nalbant, idam cezasına mahkûm edilir. Cezanın infazına geçilince bakılır ki kasabada nalbantlık mesleğini icra eden bu sanıktan başka ikinci bir Allah’ın kulu yok ve ondan vazgeçilemiyor. Bunun üzerine nalbantın yerine, kasabadaki üç terziden biri idam edilir!
“Acemi nalbant gâh nalına vurur, gâh mıhına” demişler. Bugünkü yazımız “mıhına vuran”“alternatifsiz nalbantlar” hakkında.
“Alternatifsiz olmak” kişisel gelişim kitaplarında sıkça gördüğümüz süslü kalıplardan birisi. “Çok çalış ve alternatifsiz ol ki senden bir tane daha bulunamasın.”
İlk okuyuşta oldukça masum gibi görünen bu motivasyon cümlesi, esasında nefsin firavunlaşmasının zirvesidir.
Alternatifi olmayan kişi, bu makamı elde etmek için her yolu kendisine mübah görür. Yarışın sonunda bir kişi alternatifsiz olur, alternatilerine ise yazık olur.
Alternatifi olmayan kişi, muhataplarına seçme hakkı tanımayan ve onları mecburiyetlere mecbur bırakan kişidir.
Alternatifi olmayan kişi, “en güzel benim”
Vdeğil “tek güzel” benim der. Alternatifi olmayan kişi, kendisine, “zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar” düsturuyla bakılmasını ister. Böylece herkes için günah olan şeyler ona mübahtır. Ondan hesap sorulamaz, ona ceza verilemez. Cezalandırılmadıkça daha da azar ve dişinin ve tırnağının kirasını da ister.
Alternatifi olmayan kişi, kendisine muhtaçları, “biricik”liğine inandırmak için onları aldatır. Alternatifsizlik, bir dayatma değil de halkın kendi fikriymiş gibi görünürse, aldatan, halkın nazarında meşruiyet kazanacaktır çünkü.
Bu liste uzar gider.
Hal-i hazırdaki Türkiye ne yazık ki mecburiyetlere mecbur bırakılmış, iktidarın alternatifi olmadığına inandırılmış bir vaziyette.
Parti sempatizanlığıyla Erdoğan’ın hatalarını görmezden gelenleri bir kenara bırakalım. Erdoğan’ın hatalarının ve günahlarının farkında olan ancak onu alternatifsiz gördüğü için oy vermeye devam eden ve “onun günahına ortak olan” hatırı sayılır bir kitle var.
“Erdoğan’a oy vermeyelim de kime verelim” diyen bu kitlenin gözünde, Erdoğan “kasabanın
tek nalbantı” ve vazgeçilemez. Hal böyle olunca, alternatifsiz Erdoğan’ın işlediği günahların cezasını da masum terziler çekiyor. Çare ise hakkın hatırını tutup kaldırmak. Seçim anketleri ve sokak röportajlarında dikkatimizi çeken bir husus var. “Eskiden Erdoğan’a oy veriyordum ama artık vermeyeceğim” diyenlerin Erdoğan’dan vazgeçme gerekçeleri ekonomik kriz.
Yani, nalbantın günahları sebebiyle değil de nalbantın nala ve çiviye zam yapması yüzünden vazgeçme hâli var. Demek; nal ve çivi eskisi gibi ucuz olsa idi nalbantın hangi günahları işlediği halkın pek umrunda olmayacaktı.
Kabinde oy kullanırken, vicdanındaki; hak, hukuk ve hürriyetin değil de pazardaki domates, biber, patlıcan’ın sesine kulak verenlerin vay haline:
“Oysa bütün cesaretimi toplayıp sana gelmiştim.
Senin için çarpan şu kalbi gör istemiştim. Tam elini tutmak üzereyken, aşkımı itiraf edecekken,
Sokaktan gelen o sesle yıkıldı dünyam: Domates, biber, patlıcan…”