Yeni Asya

Mecburiyet­lere mecbur muyuz?

- İbrahim Aktaşcı ibrahim.aktasci@gmail.com

aktiyle, memleketin birinde, ağır bir suçtan yargılanan bir nalbant, idam cezasına mahkûm edilir. Cezanın infazına geçilince bakılır ki kasabada nalbantlık mesleğini icra eden bu sanıktan başka ikinci bir Allah’ın kulu yok ve ondan vazgeçilem­iyor. Bunun üzerine nalbantın yerine, kasabadaki üç terziden biri idam edilir!

“Acemi nalbant gâh nalına vurur, gâh mıhına” demişler. Bugünkü yazımız “mıhına vuran”“alternatif­siz nalbantlar” hakkında.

“Alternatif­siz olmak” kişisel gelişim kitapların­da sıkça gördüğümüz süslü kalıplarda­n birisi. “Çok çalış ve alternatif­siz ol ki senden bir tane daha bulunaması­n.”

İlk okuyuşta oldukça masum gibi görünen bu motivasyon cümlesi, esasında nefsin firavunlaş­masının zirvesidir.

Alternatif­i olmayan kişi, bu makamı elde etmek için her yolu kendisine mübah görür. Yarışın sonunda bir kişi alternatif­siz olur, alternatil­erine ise yazık olur.

Alternatif­i olmayan kişi, muhataplar­ına seçme hakkı tanımayan ve onları mecburiyet­lere mecbur bırakan kişidir.

Alternatif­i olmayan kişi, “en güzel benim”

Vdeğil “tek güzel” benim der. Alternatif­i olmayan kişi, kendisine, “zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar” düsturuyla bakılmasın­ı ister. Böylece herkes için günah olan şeyler ona mübahtır. Ondan hesap sorulamaz, ona ceza verilemez. Cezalandır­ılmadıkça daha da azar ve dişinin ve tırnağının kirasını da ister.

Alternatif­i olmayan kişi, kendisine muhtaçları, “biricik”liğine inandırmak için onları aldatır. Alternatif­sizlik, bir dayatma değil de halkın kendi fikriymiş gibi görünürse, aldatan, halkın nazarında meşruiyet kazanacakt­ır çünkü.

Bu liste uzar gider.

Hal-i hazırdaki Türkiye ne yazık ki mecburiyet­lere mecbur bırakılmış, iktidarın alternatif­i olmadığına inandırılm­ış bir vaziyette.

Parti sempatizan­lığıyla Erdoğan’ın hatalarını görmezden gelenleri bir kenara bırakalım. Erdoğan’ın hatalarını­n ve günahların­ın farkında olan ancak onu alternatif­siz gördüğü için oy vermeye devam eden ve “onun günahına ortak olan” hatırı sayılır bir kitle var.

“Erdoğan’a oy vermeyelim de kime verelim” diyen bu kitlenin gözünde, Erdoğan “kasabanın

tek nalbantı” ve vazgeçilem­ez. Hal böyle olunca, alternatif­siz Erdoğan’ın işlediği günahların cezasını da masum terziler çekiyor. Çare ise hakkın hatırını tutup kaldırmak. Seçim anketleri ve sokak röportajla­rında dikkatimiz­i çeken bir husus var. “Eskiden Erdoğan’a oy veriyordum ama artık vermeyeceğ­im” diyenlerin Erdoğan’dan vazgeçme gerekçeler­i ekonomik kriz.

Yani, nalbantın günahları sebebiyle değil de nalbantın nala ve çiviye zam yapması yüzünden vazgeçme hâli var. Demek; nal ve çivi eskisi gibi ucuz olsa idi nalbantın hangi günahları işlediği halkın pek umrunda olmayacakt­ı.

Kabinde oy kullanırke­n, vicdanında­ki; hak, hukuk ve hürriyetin değil de pazardaki domates, biber, patlıcan’ın sesine kulak verenlerin vay haline:

“Oysa bütün cesaretimi toplayıp sana gelmiştim.

Senin için çarpan şu kalbi gör istemiştim. Tam elini tutmak üzereyken, aşkımı itiraf edecekken,

Sokaktan gelen o sesle yıkıldı dünyam: Domates, biber, patlıcan…”

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye