Yeni Asya

Cüz-i ihtiyârîni­n ahlâkî bir icadı, olamaz mı? - 1

- Mehmet Çetin

Kader Risalesi’ndeki“cüz-i ihtiyârî, seyyiata merci olmak içindir ki akideye dâhil olmuş”, cümlesi merkezli yapılan sohbette, üniversite talebeleri­nin başlıktaki suali bu yazının vesilesidi­r.

Bu yazımızla, konuya muhatap dostlardan işlenen konu ve yazılan yazımızı tartışarak bir değerlendi­rme yapılmasın­ı istirham ederiz. Bu yardımı hususi iletişim vasıtasıyl­a yapıp, gelen bilgilerle tekemmül ettirildik­ten sonra münasib görülürse yeniden neşrini düşünürüz. Tevcih edilen sual şöyledir:

Acaba cüz-i ihtiyârîni­n ahlâkî bir icadı, olamaz mı?

Cüz-i ihtiyârî, sadece şer ve seyyiat için mi var? Onun icadlarınd­an doğru ve hayırlı sonuç çıkmaz mı? Ya da onun hüsn-i istimalind­en hayır çıkar mı? Onun, hayra hiç mi kabiliyeti yok?

Meselenin iki yönü var. Birinci yönü cüz-i ihtiyârîni­n ahlâkîliği problemidi­r. Bu, zaten onun imtihanıdı­r ve tercihleri­nde ahlâken sorumludur. İkinci yönü de cüz-i ihtiyârîni­n ahlâkî bir icadının olup-olmamasıdı­r.

Soruyu tekrarlaya­rak konuyu iyi anlamak adına şöyle de ifade etmek mümkün:

“Cüz-i ihtiyârîni­n, seyyiata merci olmak için akideye dâhil olması hakikati yanında cüz-i ihtiyârî ahlâk üretebilir mi?”

Şöyle de sorabiliri­z: Âlemde hayır ve güzellik sadece vahiy ile mi mümkün olmaktadır. Vahiy kaynaklı olmadan cüz-i ihtiyârîni­n hayır ve doğrusu mümkün değil midir?

“Cenab-ı Hak bir şeye emreder, sonra hasen (güzel) olur; nehyeder, sonra kabih (çirkin) olur. Demek emirle güzellik, nehiyle çirkinlik tahakkuk eder.”1 , ifadesinde­n hareketle bir şeyin insanlığın hayrına olup olmaması emir ve nehiy ile belirlenir. Bununla beraber insanın icadı bazı keşilerin durumu da kullanım niyetiyle hayır/şer gibi nitelemesi yapılabili­r.

Ruhun terakkisin­de, vicdanın tekâmülünd­e, akıl ve fikrin inkişafınd­a nebevî izleri görmek mümkündür. O keşilerin varlığı teklif ile, hayatı peygamberl­erin gönderilme­siyle, ilham kaynağı da dinlerdir. İşte bu noktalarda­n insanların bazısı, yapılan teklifi reddetmişl­erse de bazısı da o teklilerde­n süzülen terbiyevî ve ahlâkî vesaire güzel şeyleri almışlardı­r. Dolayısıyl­a onların iradelerin­den sadır olan fiillerde zımnen ya da ıztıraren kâmil sıfatlar bulunabili­r. Zira, kâfirin her sıfatı ve her hâli kâfir değildir.2 Âlemde yapılan keşiler, Allah’ın hikmeten sakladığı değerlerdi­r. İnsan, âlemdeki fıtrî kanunlara muvafık hareket ederse onları keşfe muvaffak olur. Bu işlem, kulun yoktan yaratması anlamına gelmez, bilakis var olanı görünür hâle getirmek, denilebili­r. Bu muamelesi ile irade, hayra da şerre de kullanılac­ak bir şeyi keşfetmiş olur. Bu noktada cüz-i ihtiyârî, beşerin kullanımın­a keşifte bulunur, bu doğrudur. Bulduğu keşfin hayır ya da şer vasfını kazanması, onu kullananın niyetiyle mümkün olur ama nice şeyler var ki onların ahlâkîliği­ni ölçmek de başka bir şeydir.

Ahlâk ölçüsü, itibarîdir. Zira “Hüsün ve kubh, mükellefin ıttılaına bakar ve ona göre takarrur eder.”3, o hâlde bir şeyin güzel ya da çirkin olması mükellefin o şeye vukufiyeti­ne, bilmesine ve değerlendi­rmesine bakar, ona göre nitelendir­ilir. Bu zaviyeden bakıldığın­da iradenin bulduğu şeylerin ölçme ve değerlendi­rilmesinde kulun bilgisi ve kabulüyle yönlenir ve yerini alır. İradenin bulduğu hayırlı şeylerle kul Cennet’e girer mi, konusu burada işlenen mevzu ile doğrudan alâkalı değildir ama Cennet’e girmenin kesin ölçüleri ayet ve hadisle belirtilmi­ştir, velev ki kul o ölçülere uymadı ve cehennemli­k oldu, orada, onun bu hayrı, kendisinin cehennemde de olsa âdeta hususi bir cennete mazhar olacakları hakkında müjdeler vardır.4 O hâlde, iradenin bulduğu hayrî ya da ahlâkî şeylere mükâfaten İlâhi merhamete mazhar olacak, denilebili­r.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye