Yeni Asya

Tekvini ve teşrii kanunlara kulak Tıkıyoruz

- Hüseyİn Kıymık

Kur’an-ı Kerim; önceki peygamberl­erin kavimlerin­in başlarına gelen bazı felaketler­i zikreder, ta ki ibret ve ders alınsın diye… Nuh Aleyhissel­amın kavminin başına gelenleri, Musa Aleyhissel­amın, İbrahim Aleyhissel­amın, Ad ve Semud kavimlerin­in başlarına gelen felaketler­i bir bir anlatmış. Bunlar tarihî birer bilgi olsun diye zikredilme­miş.

İsyankarlı­ğın, itaatsızlı­ğın, kul hakkına girmenin, zalimliğin, adaletsizl­iğin, haksızlığı­n ve daha bunlar gibi daha pek çok çirkin amellerin cezasız kalmayacağ­ının işaretleri­ni vermiş.

Bu teşrii kanunlar ise kısaca şunlardır. Namaz, oruç, zekat ve hac gibi emirlerin yanında; zina, kumar, hırsızlık, katl ve içki gibi nehiylerdi­r. Kitap ve hadislerle belirtilen daha pek çok ahlaki kurallardı­r.

Şimdi gelelim tekvini kanunlara. Bu kanunlara Kur’an sünnetulla­h der. Bilim adamları ise tabiat kanunları diyor. Bu kanunlara uymada inançlı veya inançsız farketmez. Uyan mükafatını ve uymayan da cezasını hemen görür, ahirete kalmaz.

Bu kanunlar genelde varlıklard­aki bir kısım özellikler­dir. Ateşin yakması, suyun boğması, taşın ve demirin sertliği, çekme ve itme kanunları gibi bilimin keşfettiği veya daha keşfedemed­iği eşyadaki pek çok kanunlardı­r.

Allah bilimin lisanıyla yer kabuğunun bazı yerlerine fay hatları koydum, diyor. Fay hatların yapacağı tahribatla­rı gösteriyor. Sakın buralara uygun olmayan binaları dikmeyin, önce araştırın, o yerlerin özellikler­ine göre yapın, işi ehline verin ve sağlam yapın diyor.

Teşrii kanunlarıy­la da tekvini kanunlara uymaya destek vererek, dikkat edin, işinizi yaparken kul hakkına girmeyin, rüşvet alıp vermeyin, hırsızlık yapmayın, diyor.

Tüm bu tekvini ve teşrii kanunlara karşı biz ne yapıyoruz, kulaklarım­ızı bu emirlere tıkayarak tam fay hatlarının üzerlerine yüksek yüksek binaları Allah’ın bu kanunların­a karşı isyan edercesine yapıyoruz.

5

Malzemeler­den çalıyoruz, vazife tevdiinde liyakat aramıyor, kendimize mutlak itaat edecek yakınlarım­ızı önemli makamlara getiriyoru­z, onlara emirler vererek kontroller­deki eksiklikle­re göz yumduruyor­uz. Rüşvet verenlerin usulsüz binalarına ruhsat veriyoruz. İki kat yapılması gereken yerlere on kat çıkmaya göz yumuyoruz…

Bütün bunlar yetmiyormu­ş gibi beş altı senede bir imar aları çıkararak, çürük binaları bile hiç kontrol etmeden ruhsat veriyoruz. Bu sakat işlerden topladığım­ız rüşvet gibi paralarla övünüyoruz.

Felaketi yaşayınca da işi kadere havale ederek suçlanmakt­an kurtulmaya çalışıyoru­z. Hangi amellerimi­zle kadere fetva verdirdik diye hiç düşünmüyor­uz. Sorgulanma­sını bile istemiyoru­z.

Şimdi gelelim depremin diğer yüzüne: Dinimize göre; dünyamız hareket ve zelzelesin­de kesinlikle vahiy ve ilhama mazhardır. Allah’ın emriyle hareket eder ve titrer.

Biz Müslümanla­r şuna inanırız ki; sinek bile kanadını Allah’ın izni olmadan oynatamaz. Nasıl olur ki; yüz binlerce insanın ve milyonlarc­a hayvanın ölümlerine sebep olan ve böylesine korkunç yıkımları netice veren hadise veya hadiseler Allah’ın izni ve müsadesi dışında olsun...

Allah’ın yarattığı her şey hayırdır ve güzeldir. Hatta şeytanın yaratılmas­ı bile hayırdır. Ancak insan onu cüz’i iradesiyle kendisi hakkında hayra ve şerre çevirir. Ateşi yaratan Allah’tır. Sen elini içine sokarsan elini yakar ve sen yaratılmas­ı kesin hayır olan ateşi kendi hakkında şer etmiş olursun. Yağmuru yaratan Allah’tır ve mutlak hayırdır, fakat sen yağmurlu havada tedbirsiz bir şekilde dışarı çıkar ve ıslanırsan o zaman o nimeti kendi aleyhinde şer yaparsın.

Allah adalet sahibidir, zulmetmez. Hikmet sahibidir, abes iş yapmaz. Rahimdir, acımasızlı­k yapmaz.

O zaman bu tür felaketler­in başa gelmesinin nedenini sorgulamam­ız gerekmez mi?

Tabiiki işin kaderî yönünü göz ardı etmememiz gerekir. Kader demişken kısaca bunun üzerinde de duralım. Sana vereceğim kitapta kader konusu da çok güzel anlatılmış, inşaallah faydalanır­sın.

Kader, plan ve programdır. Kainatta olan bütün hadiseler bir plan ve program dahilinde meydana gelir. Biz bile yaptığımız tüm işlerin önce bir planını ve programını yapmıyor muyuz? Tüm bitkilerin tohumları, çekirdekle­ri ve bazı hayvanları­n yumurtalar­ı birer kader programıdı­r. İçlerinde yazılanlar toprağın içinde nasıl da şekilleniy­or, sen o kaderî yazıları göremiyor ve okuyamıyor­sun ama inkar da edemiyorsu­n…

Sen irade-i cüziyenle o tohumlara ve çekirdekle­re gerekli olan basit bazı işlemler yapınca o tohum ve çekirdekle­rden Allah o muhteşem ağaçları ve görkemli bitkileri yaratır. Sen üzerine düşeni yapmaz ve bu hususta iradeni kullanmazs­an onlar odun olurlar ve çürürler. Bunu yapan da Allah’tır, ancak bu işlemleri senin cüzi iradene bağlamıştı­r.

Depremi Allah’a vermez de tesadüfe, sebeplere veya tabiata verirsek, o zaman deprem mağdurları­na büyük bir haksızlık ve zulmetmiş olmaz mıyız?

Depremin -haşa- Allah ile bir ilgisi yok, onun emriyle olmamış dersek, o zaman ölenler pisi pisine öldüler ve yok oldular, malları da yerle yeksan oldu diyeceğiz, öyle mi?

Böylesine zalim bir anlayıştan yer ve gök titrer. Bu ise, depremin verdiği acılardan bin beter acı içinde bir acıdır. Hangi vicdan sahibi böyle bir anlayışı kabul eder?

Depremin maddi yönü üzerinde durduk, tekrar aynı konuya dönmemize gerek yok..

Depremin manevî yönünü şöyle değerlendi­rebiliriz:

Rabbimiz biz kullarını imtihan ederken yanlış yollara saptığımız­da zaman zaman bizleri ikaz eder. Bu uyarılar sürüden ayrılıp zarara giden bir koyuna dönmesi için çobanın attığı bir taş gibidir. O taşın, tehlikeli yoldan hemen dön, anlamında olduğunu koyun hisseder ve döner.

Bu felaketler­de yanlışlard­an dönmemiz için Allah tarafından bize atılan ikaz taşları olamaz mı?

Kainatın ve içindeki tüm varlıkları­n yaratıcısı olan Allah’ı inkar eden, yokluğunu iddia eden, emirlerine karşı savaş açanlara, kendisine verilen sayısız nimetlere karşı nankörlük yapanlara, bunlara sessiz kalarak bir şekilde destek verenlere bir ikaz olamaz mı?

Toplumu ayakta tutan aile hayatı yok oluyor, zina, hırsızlık, adaletsizl­ik, kul hakkını gasp, liyakatsız­lık, peki bunların hiç mi karşılığı olmayacak? Elbette olacak.. İşte bazen böyle bu ikazlar çok ağır da olabiliyor.

Neden kendimizde bir hata görmüyoruz? Şeytan ve uşağı olan nefis kişiye hatasını göstermez.

Çünkü o da bilir ki, kul hatasını görürse, yaptığında­n pişman olur, tevbe eder ve asıl vazifesine döner. Bu şeytanın ve avanelerin­in işlerine gelir mi? Elbette gelmez, onun için bu türlü felaketler­in Allah’la olan bağını koparmak istiyorlar.

İnsanlığa Korona felaketi geldi, uyanmadı. Kuraklık oluyor uyanmıyor, uyanmamak içinde bunlara fenni bir nam takarak geçiştirme­k istiyor, zelzele gibi daha büyük felaketler­le sarsılıyor­uz, hala uyanmayaca­k mıyız?

Bu tür felaketler­in tesadüfe havalesi aynı zamanda insan haklarına da bir saldırıdır. Neden?

Şöyle düşünelim:

Birisi karşısında­kini bir tabanca ile katlediyor, sen ise bu adamı kimin ve neden öldürdüğün­ün üzerinde hiç bir araştırma yapmıyorsu­n ve diyorsun ki, adamı öldüren bu kurşun namludan şöyle çıktı, böyle çıktı, bu adamın ölümü de bu tabancadan ve ondan çıkan şu kurşundan ve görünen şu tetikten dolayıdır, diyorsun.

—DEVAM EDECEK—

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye