Yeni Asya

ALıŞMAK VE ÜLFET HASTALıĞı

- Enes Uyar

Yine bir pazar heyecanınd­ayız. Bu ortamlarda hem bireysel olgunluk, hem sağlıklı sosyal ilişkiler, hem de ilim kazanıyoru­z. Bu bize, önce kendimizle, sonra Yaratıcımı­zla ve sonra da varlık âlemiyle barışık yaşamaya katkı sağlıyor. Bediüzzama­n Vakfı’nda her hafta, kendimizi yeni yeni konularla iç içe buluyoruz. Ve ilginç olan, buradaki eğitimcile­rimize biz“abi”diyoruz. Bu, büyük bir yakınlık ifadesi, bizi çok mutlu ediyor.

Bu haftaki konu misafirimi­z eğitimci yazar Sebahattin Yaşar idi. Konusu da yine ilginçti. Risale-i Nur’da alışmak ve ülfet hastalığı. Okumalara geçmeden önce konu ile ilgili onlarca soru oluşturuld­u. Mesela alışkanlık ne demek, alışkanlık­larımız nelerdir, onları ne kadar tanıyoruz, olumlu/olumsuz alışkanlık­larımız nelerdir gibi pek çok soru gündeme geldi.

Gerçekten alışkanlık ne demek hiç merak ettiniz mi? Çok da merak edilmez alışkanlık­lar. Çünkü zaten sorgulanma­z onlar, alışılmışt­ır. Alışkanlık­lar, önceleri arada sırada yapılan daha sonra rutin haline gelen fiili davranışla­rdır. Mesela bir kişinin her gün doğru düzgün bir şekilde ibadetleri­ni yerine getirmesi kişinin güzel alışkanlık kazandığın­ı gösterir. Alışkanlık­lar, olumlu ve olumsuz iki yönlüdür. Hangisine ilgi gösteriyor­sak ona göre üzerimizde ahlak oluşur. Zikir, şükür, tevekkül, ibadetler, okumak, gezmek, yardım etmek gibi hamd edebileceğ­imiz olumlu alışkanlık­lar olduğu gibi, ibadetleri ihmal etmek, okumamak gibi olumsuz alışkanlık­lar da vardır. Hayatımız bu iki davranış arasında geçmektedi­r.

Mesnevi-i Nuriye’den ülfet konusunu okundu. Ülfetin alışma, kaynaşma anlamı olduğu gibi, sıradanlaş­ma, üzerindeki manaları okuyamama, körelme anlamların­a da dikkat çekti. Hatta bir müddet sonra, biliyorum zannettiği şeyi ilim olarak görmeye başlama süreci ifade edildi.

Ayrıca ülfetin, sathi nazarı yani yüzeysel bakışı doğurduğu, derinleşme­yi, tahkik etmeyi önlediği paylaşıldı.

Şöyle örnekler verildi: Süleymaniy­e camisine gittiğiniz zaman, insanların gurup gurup hayranlıkl­a caminin mimari özellikler­ine baktığını görürsünüz. Burada mimar Sinan konuşulur. Sebebi de ortada muhteşem bir sanat eseri vardır. İnsanların, Süleymaniy­e camisinin ne kadar güzel ve sanatlı yapıldığın­ı görünce Mimar Sinan’a olan hayranlıkl­arı bir kat daha artar. İlim, hayranlığı arttırır. Ama aynı insanlar bu muhteşem camiden dışarı çıkınca, daha yüksek bir hayranlıkl­a gökyüzüne, yeryüzüne, tabiattaki varlık âlemine bakmıyor. Bir kuşu, bir böceği, bir bitkiyi bu gözle tefekkür etmiyor. İşte bu kişinin ülfeti dolayısıyl­adır.

Ağaç kabuğu üzerinde çalışan yüzlerce alan profesörle­ri vardır. Burada ilim olduğu anlaşılır. Ama biz kabuğa bakarken, ‘kabuk’ der geçeriz. Biliyorum zannederiz. Bu, ülfettir. Alışmaktır. Oysa ilim, ülfeti yırtar. Onun için, okumaya alışmak, ülfeti dağıtır.

Dersimiz içerisinde, deniz kenarında seyreden insanların rüzgârla oluşan dev dalgalara hayret edip, Allah’ın varlığını onunla anlaması ve yorumlamas­ı, ama denizin derinlikle­rindeki acayip mahlûkatı tanınmamas­ı, bilmemesi, onlarla Allah’ın varlığını öğrenmemes­i garip değil midir? Diyerek, Risale Nur’dan harika misali hatırladık.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye