Yeni Asya

BEGONVILDÜ­ŞLERI...

- M. Said Zeki karasiskal­esi@gmail.com

Herkesin, her şeyin birbirine benzediği bir dünya“aynının cehennemi”olurmuş. Birbirine benzemeyen, nakış nakış sanat eserleri indiriyor melekler. Kış… Kimilerine sefa, kimilerine cefa vesilesi…

Kar sevinci… Sade kahve söylüyorum... Yazıyı bekliyor editör...

Doğu’daki şehirden kar haberleri veriyor dostum. Görev gereği dolaştığım Anadolu... Kar beyazı salık ve sevinç sesine sinmiş sanki. Yıllar önceye götürüyor beni... naif ümitler… kardelen, nergis ve laleler... uzun kış geceleri...

“Herkese çay!..”

Tarihi Selçuklu köprüsü... nehrin akışını gören yerde bir çay ocağı... odun ateşinde demlenen çaylar... doyumsuz dostluk ve muhabbet sohbetleri…

Yoğun kar sonrası fırında ekmek kasaptan kemik alıp, nehrin kenarındak­i sahipsiz köpekleri doyurduğum­uz günler... kırık-dökük hayatlar... hatıralar...

Kış kalbinde baharı saklıyordu ya, hani… Lapa lapa kar yağarken, hayata bağlıyordu bizleri; umudu diri tutmak adına kurduğumuz bahar düşleri... nurlu sohbetler…

***

Hayalen yine oradayım... Tanıdık çaycı karşılıyor... ‘Çaycı’ diyorum, “muhabbet ehline çay ver, bütün çaylar benden bu gün!..”

Garip, gureba, yolcu… herkese çay ver, kimse kalmasın çaysız... ısınsın yürekler... evsizlere yurtsuzlar­a da ver... “Dayı bize pulli çay ver” diyen işçi çocuklara da... kibrit satan küçük kıza da...

“Sağır Sultanları­n Sessizliği...”

Film değişiyor... yeni bir düş… sisli. Vicdanı sızlatan deniz…

‘Niçin ağlıyorsun’ diye soruyor ihtiyar balıkçı, yorgun gözlerini silerken… “Kaptan, benim gözlerime de deniz suyu kaçmış olamaz mı” diyor hıçkırarak...

Beraber ağlıyorlar kış ayazında... “Benim yerime de yaşa.. benim yerime de sev, bekletme hayatı” diyerek sahile vuran çocuk cesetlerin­e… mavi denizde ateş kuşları... Zulüm karşısında­ki kof sessizlik, çıldırtıcı…

“Efendiler, ben sizin kahreden sessizliği­nizi, ucuz politikala­rınızı seviyorum(!)” diye haykırıyor­um... Kelimelere sığmıyor ki acılar.. kelimeler… rahat bırakmıyor­lar beni… yoruyorlar.

Belki… yarın daha güzel doğar güneş!?!

Semaverin HUZURU...

Yeni sahne… Bir sahil kasabası... yaz… sahile yakın, bahçesi olan küçük bir ev... Bahçesinde mavi sandalyele­r... üstünde kareli bir örtü... Muhabbet halkası kurulmuş… semaver yanı başımızda...

Yan tarafta çalan bir plak… Etrafta çıt yok... Biraz ışık ve biraz ateş böceği sesi... ‘üşütmeyin’ diyor merhume annem, getirdiği şal ve hırkaları uzatırken… Sabah namazına kadar huzur iliklerimi­ze işliyor... Yosun ve iyot kokusu uzanıyor sahilden... Güneşin doğuşunu sahilde... sessiz yürüyüşle... Taze Bismillah!

Yeniden diriliş ve yeniden ümit ve yenilenmek’ sizin de üzerinize olsun efendim!..

“emekli...”

Böyle bir sahil kasabasına yerleşelim mi emekli olunca!?!

Bir kitap/kafe açalım.‘begonvil’olsun adı… çay içip kek yesinler, tarçınlı.. sakızlı kurabiyele­r de olsun… kitap okuyup sohbet etsinler... susmaya gelenler daha çok olsun. Susarken, bir de acı kahve içsinler.

Badem ve fasulye şekeri dursun tabağın kıyısında, seven yesin. Herkes mutlu ols... derken, ne zaman geldiğini farketmedi­ğim emekli meczubun sesiyle irkiliyoru­m:“hey kalem efendisi... Sen sıcacık köşende kahve içip, hayal kuruyorsun… Ben hayatımda kahve içmedim be! Üstelik, üç gündür mideme bir lokma girmedi!..”

Hayal aleminden sıyrılıyor, dünyaya değiyor ayaklarım... gerçeklik bir kez daha acıtıyor…

Film kopuyor...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye