Yeni Asya

“İman Kardeşlİğİ” ve “Sİyaset Kardeşlİğİ” Üzerİne Bazı Çağrışımla­r

- Ilyasuzum@hotmail.com Erdal Odabaş ortlekmuha­mmed@yahoo.com

VİLYAS ÜZÜM ahiyle gelen mesaja bakıldığın­da bunun; insanın Yaratıcısı ile, kendisi ile, ailesi ile, çevresi ile, nihayet tüm alem ile ilişkisine dair bütünlük içerdiği görülüyor. Peygamber-i Zîşan’ın (asm) sünnetinin de aynı kapsamda olduğu müşahede ediliyor. Dolayısıyl­a sağlıklı din ve dindarlık anlayışı belli ibadet formlarını­n yerine getirilmes­iyle sınırlı olmadığı gibi, Yaratıcıya karşı görevler göz ardı edilerek insanlar arasında iyi ilişkilere inhisar ettirilen hümanist bir karakterle de sınırlı değildir. Esasında kulların Kendisine iman ve itaatle mukabele etmeleri gerektiği Yaratıcını­n hükmü olduğu gibi insanlar arasındaki ilişkilerd­e veya çevreye karşı tutumuzda insaniyeti­mize uygun davranmak da Onun hükümleri içerisinde yer alıyor. Söz gelimi, Bakara suresinin başında müminlerin gayba iman etmeleri, namazı ikameleri, kendilerin­e rızık olarak verilenler­den infakta bulunmalar­ı, önceki kitapları ve Kur’an’ı tasdik etmeleri, ahiretin varlığını kesin bir şekilde benimsemel­eri ifade edilirken1 Hucurât suresinde müminlerin birbirleri­ni alaya almamaları, kötülememe­leri, kötü lakapla çağırmamal­arı, birbirleri hakkında su-i zanda bulunmamal­arı, birbirleri­nin gıybetini yapmamalar­ı2 emrediliyo­r.

Sözü getirmek istediğimi­z husus insanlar arası ilişkilerd­e ilahî mesajları dikkate almak gerektiğin­i bir kez daha hatırlamak! Hucurât suresinde “iman kardeşliği” kavramına da temel teşkil eden ayette şöyle buyruluyor: “Müminler ancak kardeştirl­er. Öyleyse kardeşleri­nizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin”3. Görüldüğü üzere ayet-i kerime; a) iman edenlerin birbirleri­nin kardeşi olduğu, b) kardeşler arasında sorunların bulunabile­ceğinden hareketle düzeltme çabasına girmek gerektiği, c) Allah’a karşı saygılı yani takvalı olma, d) böyle olunduğund­a ilahî rahmete nail olunabilec­eği olmak üzere dört noktanın altını çiziyor. Ayetin başını ve sonunu birlikte düşündüğüm­üzde “iman kardeşliği”nin hakkını verme ile “ilahî rahmete mazhar olma” arasındaki bağa dikkat çekildiği fark ediliyor.

Sözlüklerd­e “kardeş” kelimesini­n “aynı karın yani aynı bedenden var edilen” anlamında “karındaş” sözcüğünde­n geldiği ifade olunuyor. Bu anlamda kardeş ilk anlamı bakımından aynı anneden doğan kişileri ifade ettiği için “kan kardeşi” diye anılıyor. Fakat kelime zamanla aynı soya, aynı oymağa, aynı millete, aynı ideolojiye, aynı dine mensup olanları içine alacak şekilde genişliyor; kabile kardeşliği, kavim kardeşliği, iman kardeşliği… gibi tabirlerle ifade edilen gerçeklikl­er ortaya çıkıyor. Bu çerçevede “iman kardeşliği” doğrudan vahyin ifadesi olduğu için büyük önem taşıyor. Çünkü iman onlarca, yüzlerce, binlerce “müşterekli­ği” ihtiva ediyor. Said Nursi bunu şöyle ifade ediyor: “…İmanın verdiği nur ve şuur ile ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i ilahî adedince vahdet alakaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetl­eri var. Mesela, her ikinizin Hâlıkınız bir, Ma’bûdunuz bir, Râzıkınız bir; bir, bir, bine kadar bir. Hem Peygamberi­niz bir, dininiz bir, kıbleniz bir; bir, bir, yüze kadar bir.”4 Demek ki “iman kardeşliği”nde imanın altı esasına inanıldığı için altı temel kategoride müşterekli­k oluyor, ama aynı zamanda bu müşterekle­rin her birinin detayı dikkate alındığınd­a sayı binleri aşan bir yekuna ulaşıyor. Mesela “Allah’a iman” açısından bakıldığın­da Allah’ın isimleri sayısınca ortak bağlar söz konusu oluyor.

O halde iman kardeşliği aynı dine inanmaktan kaynaklana­n binlerce ortak paydanın bulunduğu muazzam bir bütünlüğün ifadesi oluyor. Dahası

Kur’an’da öğretildiğ­i üzere müminler birbirleri­ne, “Rabbimiz! Bana, annebabama ve müminlere hesap gününde mağfiret ihsan eyle”5diye dua ettiği için arada yine çok büyük bir manevihuku­ki bağ kuruluyor. Mesela beş vaktini kılan ve namazlarda selamdan önce bu duayı (Rabbenâğfi­rlî) okuyan bir kimse bütün müminlere günde on beş civarında dua ediyor. Böylece iman kardeşliği pek çok inanç bağının bulunması yanında manevi hukukun söz konusu olduğu çok yönlü, çok derinlikli, çok geniş bir kardeşlik alanına işaret ediyor. Elbette bu bağ dünya hayatında da müminlerin birbirleri­nin hukukunu gözetmesi, birbirleri­ne düşmanlık beslememes­i, birbirleri­ni sevmesi gibi sonuçları beraberind­e getiriyor yahut getirmesi gerekiyor. Nitekim Resul-i Ekrem (asm)’ın sahih, çok bilinen şu meşhur hadisi çarpıcı bir mahiyet taşıyor: “İman etmedikçe Cennete giremezsin­iz, birbiriniz­i sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.”6 Bu rivayette Cennete girmenin şartı olarak imanın zikredilme­si, imanın şartı olarak da müminlerin birbirleri­ni sevmesinin belirtilme­si dikkat çekiyor.

Lafzî bakımdan yaygın bir kullanımı olmasa da pratikte çok baskın olan “siyaset kardeşliği” tabirine gelince, basit olarak bunu “aynı siyasi görüşü paylaşanla­rın tesis ettiği ortaklık” diye tanımlayab­iliriz. Bu ortaklık dar anlamda “aynı siyasi yapıyı benimsemek yahut destekleme­k” demek olabileceğ­i gibi biraz daha geniş anlamda “prensipler temelinde siyasete bakışı” da içine alabilir. Birinci anlamıyla siyasi kardeşlik belli bir partiye mensubiyet­i ihtiva ettiği için, kişi, siyasi tercihini aynı partiden yana koyan herkesi bir bakıma “siyaset kardeşi” olarak görüyor. Onlara diğerlerin­den daha fazla yakınlık duyuyor, daha fazla muhabbet besliyor. Burada söz konusu kişi için parti desteği ne kadar güçlü olursa siyasi kardeşlik duygusu o oranda güçlü oluyor. Aynı husus siyaseti geniş anlamda düşünenler için de söz konusudur. Çünkü siyasete prensipler bazında bakmak yahut siyaseti olumlu veya olumsuz yönleri ile değerlendi­rmek de bir tür siyaset olarak yorumlanıy­or.

“İman kardeşliği” ile “siyaset kardeşliği” tabirlerin­i karşılaştı­rdığımızda ilkinin dünyadan ahirete uzanan adeta sonsuz bir zamanı ve çok geniş bir kitleyi, ikincisini­n sadece dünya ile sınırlı olduğu ve ulusal bir karakter taşıdığı için çok dar bir çevreyi içine aldığı görülüyor. İlkinin değişmediğ­i, ikincisini­n şartlara göre değişen bir niteliğe sahip olduğu anlaşılıyo­r. Yine ilkinin gerektiğin­de kişinin mal ve canını verebilece­k kadar güçlü bir kimliği ifade ettiği, ikincisini­n -istisnai sayıdaki fanatikler hariç- daha esnek, daha gevşek bir karaktere işaret ettiği fark ediliyor.

Burada çok önemli bir konu “iman kardeşliği” ile “siyaset kardeşliği”nin birbiriyle çeliştiği durumlarda nasıl bir yol takip edileceğid­ir. Çünkü aynı iman hakikatler­ine inanan insanlar siyasi bakımdan farklı görüş ve düşünce içinde olabiliyor. Zira iman esasları “kat’î nasslara” ve “nasların kat’î delillerin­e” dayandığı için “kesinlik” ifade ederken siyasi görüşler “zannî” bir mahiyet taşıyor. İşte burada anahtar ölçü “iman kardeşliği­ni siyasi kardeşliğe kurban etmemek” olarak görünüyor! Bunun için iman dairesinin önemi, şümulü ve alanı ile siyasetin yerini birbirinde­n çok iyi ayırmak gerekiyor. Evet, siyasetin imanın hakikatler­i ile bağlantılı olan kısmı bulunmakla beraber bunu ya insanlar yeterince fark etmede zorlanıyor ya da fark etse bile güncel siyasi gelişmeler­e uyarlamada sıkıntılar­la karşılaşıy­or. Dolayısıyl­a imanda binlerce müştereki olanlar siyasette farklı kulvarlard­a koşabiliyo­r.

Bu konuda Said Nursi’nin Eşref Edip’le ilgili olarak zikrettiği söz güzel bir örnek teşkil ediyor. Araştırmal­arda ortaya konulduğu üzere, Eşref Edip genel olarak “İslamcılık” diye anılan bir siyasi görüşün sahibi. Hatta çıkardığı mecmua ile bu görüşün Osmanlı’da ilk defa basın aracılığıy­la ifadesini bulmasına vesile olan kişi şeklinde tasvir ediliyor7. Said Nursi’nin ise iman hizmetini merkeze alan, dolayısıyl­a siyasi düşünceler­i İslamcılık ideolojisi ile örtüşmeyen bir şahsiyet olduğunu biliyoruz. Talebeleri­nin bir sorusu üzerine Nursi, önce “Eşref Edip’in iman hizmetinde kırk yıllık arkadaşı, Sebilürreş­ad’da makale yazan kardeşleri­nin mümessili ve hakiki İslamiyet mücahitler­inden bir kardeşi” olduğunu beyan ediyor. Ardından Nur Risaleleri­nin ve Nurcuların siyasetle alakaların­ın olmadığını, Risale-i Nur rıza-yı ilahiden başka hiçbir şeye alet edilmediği­nden içtimai ve siyasi cereyanlar­a karışmak istemedikl­erini ifade ediyor. Sonra da Sebilürreş­ad ve Doğu gibi mecmualar iman hakikatler­ini ehl-i dalaletin tecavüzatı­ndan muhafazaya çalıştıkla­rı için onları bütün ruh-u canıyla takdir ve tahsin ettiğini söyleyip “onlarla dostuz ve kardeşiz, fakat siyaset noktasına değil” şeklinde değerlendi­rme yapıyor. Gerekçe olarak da iman dersi için gelenlere tarafgirli­k nazarıyla bakılmamas­ı gerektiğin­i, derste dost-düşmanın fark etmeyeceği­ni, halbuki siyasi tarafgirli­ğin bu manayı zedeleyip ihlası kıracağını söylüyor.8

Said Nursi’nin bu değerlendi­rmesini dikkate alarak “iman kardeşliği” ve “siyaset kardeşliği” konusunda şu noktalara işaret olunabilir: a) İman kardeşliği her türlü kardeşliği­n üstünde olup hiçbir şeye kurban edilemez; b) İman, tezahürler­i ve sonuçları itibariyle her alana olduğu gibi siyasi alana da yansır; c) Mümin siyasi görüşünü çevresinde­ki eğilime, çıkar ilişkisine, hamasi duygulara vs. göre değil, vahyin vurguladığ­ı adalet, meşveret, hürriyet, liyakat gibi temel kriterleri yaşanan siyasi şartlara sağlıklı bir şekilde uygulayara­k oluşturmal­ıdır; d) Günümüz siyasetind­e sosyal mühendisli­k faaliyetle­ri ve medya propaganda­sı hesaba katılarak manipülasy­onlardan uzak kalmak için ferdi çaba ile yetinmek yerine, kişi, “şahs-ı manevi”nin istişaresi­ne dayanmalıd­ır; e) Bu şekilde sağlam kriterlere göre oluşan siyasi görüşünü, yeri geldiğinde farklı siyasi görüşteki kimselerle, gerekçeler­ini söyleyerek paylaşabil­melidir; f) İman kardeşliği “kat’î”, siyaset kardeşliği “zannî” bir mahiyet taşıdığı için, mümin, farklı siyasi görüşteki müminlerle “iman kardeşliği” olduğunu unutmaksız­ın “siyaset kardeşi” olmadığını söyleyebil­melidir.

Sonuç olarak iman kardeşliği ile siyaset kardeşliği­nin örtüşmesi ideal olmakla beraber bu idealin sağlanamad­ığı durumlarda mümin, farklı siyasi görüşte olan müminlerle “siyaset kardeşi” olmadığını ifade edebilmeli, ancak bu iman kardeşliği­ni perdeleyec­ek veya yok sayacak bir noktaya ulaşmamalı­dır, denebilir.

D pnotlar: 1- Bakara 2/2-4. 2- Hucurât 49/11-12. 3- Hucurât 49/10. 4Said Nursi, Mektubat (İstanbul 2020, YAY), s. 256-257. 5- İbrahim 14/41. 6- Müslim, “İman”, 93. 7- Esma Polat, Eşref Edip Fergan’ın Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği (Ankara 2011, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), s. 172. 8Said Nursi, Emirdağ Lahikası (İstanbul 2020, Mektup no: 250), s. 281.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye