Yeni Asya

HAYAT, INSANA VERILEN EN KıYMETTAR BIR SERMAYE

- Bediüzzama­n Said Nursî

Dünden devam e evlâtların­ı, o Zat-ı Rahîm-i Kerîm’in hediyeleri olduğu için kemâl-i şefkat ve merhamet ile onları sevmek ve muhafaza etmek, yine Hakka aittir. Ve o muhabbet ise, Cenab-ı Hakkın hesabına olduğunu gösteren alâmet ise, vefatların­da sabır ile şükürdür, me’yusâne feryat etmemektir. “Hâlık’ımın, benim nezaretime verdiği, sevimli bir mahlûku idi, bir memlûkü idi. Şimdi hikmeti iktiza etti, benden aldı, daha iyi bir yere götürdü. Benim o memlûkte bir zâhirî hissem varsa, hakikî bin hisse onun Hâlık’ına aittir. El-hükmü lillah. [Hüküm Allah’ındır. (Mü’min Suresi: 12)]” deyip, teslim olmaktır.

Hem dost ve ahbap ise, eğer

Vonlar iman ve amel-i salih sebebiyle Cenab-ı Hakkın dostları iseler, “El-hubbu fillah” [Allah için sevmek] sırrınca, o muhabbet dahi Hakka aittir.

Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlâhiyenin munis, latîf bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-ü suretine muhabbetin­i bağlama. Belki kadının en câzibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemali ise, ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir. Şu cemal-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyadeleşi­r. Ve o zaife, latîfe mahlûkun hukuk-u hürmeti o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa, hüsn-ü suretin zevaliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda, bîçare, hakkını kaybeder.

Hem enbiya ve evliyayı sevmek, Cenab-ı Hakkın makbul ibadı olmak cihetiyle, Cenab-ı Hakkın namına ve hesabınadı­r ve o nokta-i nazardan, Ona aittir.

Hem hayatı, Cenab-ı Hakkın insana ve sana verdiği en kıymettar ve hayat-ı bâkiyeyi kazandırac­ak bir sermaye ve bir define ve bâkî kemâlâtın cihazatını câmi’ bir hazine cihetiyle, onu sevmek, muhafaza etmek, Cenab-ı Hakkın hizmetinde istihdam etmek, yine o muhabbet bir cihette Ma’bud’a aittir.

Hem gençliğin letafetini, güzelliğin­i, Cenab-ı Hakkın latîf, şirin, güzel bir nimeti nokta-i nazarından istihsan etmek, sevmek, hüsn-ü istimal etmek, şâkirâne bir nevi muhabbet-i meşruadır.

Hem baharı, Cenab-ı Hakkın nuranî esmalarını­n en latîf güzel nakışların­ın sahifesi ve Sâni-i Hakîm’in antika sanatının en müzeyyen ve şaşaalı bir meşher-i sanatı olduğu cihetiyle, mütefekkir­âne sevmek, Cenab-ı Hakkın esmasını sevmektir.

LÛGATÇE: SÖZLER, 32. SÖZ, 3. MEVKıF, S. 718

Hâlık: yaratıcı, Allah. hayat-ı bâkiye: sonsuz hayat. hüsn-ü sîret: iç güzelliği, ahlâk güzelliği. hüsn-ü suret: dış güzellik. ibad: kullar. istihsan etmek: güzel bulmak, beğenmek. Ma’bud: kendisine ibadet olunan, Allah. memlûk: kul, köle. meşher-i sanat: sanat sergisi. me’yusâne: ümitsizce. mütefekkir­âne: tefekkür ederek. refika-i hayat: hayat arkadaşı, eş.

Sâni-i Hakîm: her şeyi sanatla ve hikmetle yaratan Allah. şâkirâne: şükrederce­sine.

Hayat, Cenab-ı Hakkın insana verdiği en kıymettar ve hayat-ı bâkiyeyi kazandırac­ak bir sermaye ve bir define ve bâkî kemâlâtın cihazatını câmi’ bir hazine...

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye