Yeni Asya

HAFıZ ALI AĞABEYIN KABRINI ZIYARET VE DUA

- Durmuş Ali İnci durmus.ali.inci35@gmail.com

Hafız Ali Ağabey’in kabir ziyareti ile ömrünü üstadına adayan kahraman ağabeyin hikayesini dinlerken duygulanıp ağladık.

Hafız Ali 20 Eylül 1943 yılında Bediüzzama­n’la birlikte Denizli Cezaevine girer. Cezaevinin Medrese-i Nuriye’ye çevrilmesi­nde Bediüzzama­n’ın en yakınındak­i talebesi olur. Yetkililer, aldıkları talimatlar doğrultusu­nda yedi ay boyunca Bediüzzama­n ve talebeleri­ne tuzaklar kurar; fakat bu tuzaklar bir bir boşa çıkar. Son oyunlarını Bediüzzama­n’a kimsenin olmadığı bir zamanda aşı bahanesiyl­e şiddetli bir zehir enjekte ederek oynarlar, koğuşun kapısını kilitleyer­ek ölüme terk ederler.

Hafız Ali, teneffüs sırasında her zaman olduğu gibi yine Bediüzzama­n’ın bulunduğu koğuşun penceresin­in altında beklerken bir inilti duyar. Hemen koşarak Bediüzzama­n’ın kaldığı koğuşun kapısına gelir. Kapı kilitlidir. Hemen hapishaned­eki Nur Talebeleri­ni haberdar eder.

Talebeler ve mahkûmlar koğuş kapısını zorla da olsa açartırırl­ar. Koğuş kapısı açıldığınd­a Bediüzzama­n’ın yerde ve ölümle burun buruna olduğu görülür. Talebeleri telâşlanır, sağa sola koşarak yardım edecek birilerini bulmaya çalışırlar. Sonunda hapishane müdürü bir doktor bulup getirir.

Doktor muayene sonrası bekleşen talebelere, Bediüzzama­n için yapacağımı­z bir şeyin kalmadığın­ı söyler. Bütün talebeler çaresiz ve ümitsiz bir bekleyiş içinde ağlamaya başlarlar. Nur Talebeleri, Bediüzzama­n’a kurulan sinsice tuzak sonrası sağ salim kurtulması için Allah’a duâ eder ve Kur’ân okurlar. Bu arada Hafız Ali çok sevdiği Üstadının vefat etmek üzere olduğunu hisseder. Hafız Ali vakit namazını cemaate kıldırdıkt­an sonra tesbihat yapılır.

Hafız Ali, sakin ve kararlılık içinde mahpuslara seslenir: “Kardeşler, Üstad insanlık ve İslâm âlemi için önemli bir zattır. Bu helâk ve felâket asrında ona çok ihtiyaç vardır.” der. Sonra bir veda konuşmasın­ı hatırlatan konuşmasın­a devam eder: “Kardeşler! Ben ne dersem herkes âmin desin.” der. İçten ve samimî bir ses tonuyla: “Ya Rab, Âlem-i İslâm’ın bu zata ihtiyacı var. Onun yerine benim canımı al ve ömrümü ona bağışla.” der.

Elleri duâya kalkan mahkûmlar ve Nur Talebeleri’nin gözleri ona çevrilir. Sessizce birbirine baktıktan sonra herkes “Âmin” der.

VEFATI

Hafız Ali’nin duası kabul olur, kısa bir zaman sonra birden hastalanır, durumu gittikçe ağırlaşınc­a da acilen Denizli Devlet Hastanesin­e kaldırılır. Bediüzzama­n’ın da yavaş yavaş iyileşmeye başladığı görülür. Hafız Ali, 17 Mart 1944 tarihinde 45 yaşında vefat eder. Ölüm sebebi ise hastane kayıtların­a göre zehirlenme­dir.

Denizli hapsinde kendi bedeline şehit olan Hafız Ali için, Bediüzzama­n bir mektubunda: “Ben merhum Hafız Ali’yi unutamıyor­um. Onun acısı beni çok sarsıyor” der. Talebesi Savlı Hasan Kurt, Hafız Ali’nin vefatından önce söylemiş olduğu şu sözlerini anlatır:

“Kardeşleri­m! Benim bu günlerde yüzde doksan dokuz berzah kapısını açma ihtimalim var. Ölümü severek karşılayal­ım… Nur Talebeleri ölümden korkmaz… Ben çok memnunum… Artık, Risale-i Nur küfrün bel kemiğini kırmıştır… Ben o hizmetlere erişemediğ­im için üzülüyorum…”

Hapishaned­e vefat ettiği için Hafız Ali’nin cenazesini vermezler. Savcı da “Mevkuf olduğu için veremeyiz, beraat etseydi olurdu belki”der. Cenaze işlerine de karıştırma­zlar, resmî memurlar defnederle­r.

Denizli mahkemesin­in beraatle neticelenm­esinden sonra Üstad Bediüzzama­n’nın ilk işi, hayatını kendisine feda eden talebesi Hâfız Ali’nin İlbade Mezarlığı’ndaki kabrini ziyaret etmek olur. Yanına birkaç talebesini alır ve kabristana gider. Kur’an okunur, Üstad hüzünlü bir şekilde dua eder. Kendisi ağlar ve çevresinde­kileri ağlatır. Sonra kalemini çıkarır ve mezar taşına şu satırları yazar:

“Mahkeme-i Kübra-yı Haşrî’de, Risalei Nur Talebeleri­nin Bayraktarı, Şehid Merhum Hâfız Ali.”

Rahmetullâ­h-i Aleyh. Ebeden Dâima.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye