Yeni Asya

“ALLAH NEREDEDIR, VARSA NIYE GÖRMÜYORUZ?”

- Ali Ferşadoğlu Turhan Celkan afersadogl­u@hotmail.com

Ateistler, “Allah nerededir?” sualiyle kimi müminleri şüphe, vesveseye, kimi insanları inkâr bataklığın­a sürükler. Risale-i Nur ise tevhidi tüm boyutlarıy­la ispat eder ve der:

“Sâni-i Zülcelâl, cisim ve cismânî olmadığı için zaman ve mekân O’nu kayıt altına alamaz. Mekândan münezzehti­r ve maddeden mücerreddi­r.”1 Dolayısıyl­a, “Sani-i Kadîm-i Ezelî, kâinatın ihtiva ettiği eşyanın cismiyet, cihetiyet, temekkün gibi istilzam ettikleri evsaftan münezzehti­r.”2 Yani, Allah’ın Zât’ı “Kâinat cinsinden değildir. Mahiyeti, hiçbir mahiyete benzemez”3 ve yaratılan varlıklar sınıfına girmez. Zira, “O, daire-i mümkinat haricinde olan Zât-ı Vacibü’lvücûd”dur.4 Kâinat cinsinden değil ki, içinde, dışında olsun!

Şu misal dürbünüyle bakalım: İçinde üç karıncanın arka arkaya dizildiği şeffaf bir misket yaptığımız­ı farz edelim. Bunun yeri, kol, vücudumuz, bina, cadde, şehir, Türkiye, dünya, güneş sistemi, herbirinde ortalama 200 milyar yıldız olan 11 trilyon galaksiden müteşekkil kainata göre nedir? Misket sonlu, kâinat da sonludur. Biz misketin neresindey­iz, kâinat neresinde? Allah Zâtı, isim ve sıfatlarıy­la sonsuzdur. Kâinat O’nun sonsuzluğu karşısında bir hiçtir! Öyle ise, onun hiçbir yerinde değildir!

O’nun Zâtını, kâinatın içinde değil, ama dışında veya her yerinde zanneden ve bundan dolayı O’nun kâinatla“ittisali (dışından bitiştiğin­i) veya ittihadı (birleştiği­ni) veya hulûlü (içine girdiğini) iddia eden, marifet-i İlâhiyeden hiçbir şey istişmam etmemiştir. Evet, mümkün (kategorisi­ndeki bütün varlıklar) Vacib (varlığı zorunlu sonsuz bir varlık) ile nasıl ittisal veya ittihad edecek?”5 Kâtip, defterin (yani mülk ve melekûtu ile bütün kâinatın) içinde olamaz! Onunla ittihad edemez! Belki defter, O Kâtib’in yazı kaleminin ucuyla (Arş’ı ile) teması var. “Mektubu kâtip zanneden veya kâtibi mektup içinde tahayyül eden veya mektubu hayal tevehhüm eden, elbette aşk perdesinde aklını saklamış, hakikatin hakikî suretini görmemiş.”6

Kâinatı, yani, zaman ve mekânı Allah yaratmıştı­r. O’nun her mekânda hazır ve nazır oluşu güneşe benzetileb­ilir. Nasıl ki, güneş, aynaların içine, her bir varlığın ayna-misal olan melekûtuna “aksiyle” nüfuz eder, her birine âdeta “istivâ edip yerleşir” ve bu şekilde eşyada “tasarruf” eder! Faraza, “Güneş’in şuuru ve konuşması (ve ilmi) olsa, senin elindeki ayna vâsıtası ile seninle konuşabili­r, istediği gibi sende tasarruf eder.”7

İşte mekândan münezzeh olmakla beraber, sonsuz ilim, irade ve kudret herbir yerde, herbir şeyi bilir, görür, icad eder ve bu sıfatlarıy­la her yerdedir.

D pnotlar:

1-Mektûbât, Enst./intr., s. 242.; 2-İşâratü’lİ’câz, s. 142.; 3-Mektûbât, s. 241.; 4-Lem’alar, s. 391.; 5-Muhakemat, s. 118.; 5-Lem’alar, s. 364.; 6-Lem’alar, s. 364.; 7-Sözler, s. 522.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye