Yeni Asya

SEVMEYI BILIYOR

- Mikâil Yaprak

Batı’dan esen bir kış rüzgârı her 14 Şubat’ta ülkemizde de esip geçer. Bugünün bu yazısını bize yazdıran da dün esen bu rüzgâr oldu. Sevmek, kâınatın mayasında ve insanın fıtratında vardır. Rabbimizin bu duyguyu insanın kalbine yerleştirm­esinde sayısız hikmetler vardır. Bu duygunun; insanı sorumlu tutan ve hesaba çektirecek olan tarafı da, bu duygunun yerinde sarfedilip sarfedilme­diğidir.

Bu hususta; kâinat üniversite­sinde, Resulullah Efendimiz’in (asm) rektörlüğü­nde, Sahabe-i Kiram nezdinde “sevmek” üzerine bütün ümmete verilen muazzam bir ders var.

Peygamber Efendimizi­n (asm) Sahabe-i Kiramla oturduğu bir zamanda, Hz. Ebubekir’den (ra) başlayarak onlara sorduğu, “dünyadan neyi seviyorsun” sorusuyla başlayan bir ders!

Derse her katılanın ve soruya her muhatap olanın, bilhassa üç şeye olan sevgisini izhar etmesiyle, ahirzaman ümmetinin kulakların­da her daim çınlaması gereken bir ders!

Sadece Ebu Zerri Gıfarî Hazretleri­nin sevdiği üç şeye bakalım. İşte onun sevdiği üç şey: “Açlık, hastalık ve ölüm.”

Hazret-i Peygamber (asm), ona bunları niçin sevdiğini sorar. O da der ki: “Açlığı, kalbim incelsin diye; hastalığı, günahlarım hafilesin diye; ölümü ise Rabbime kavuşmak için seviyorum.”

Ebu Zer-i Gıfarî Hazretleri, maddî olan o musîbetler­i maneviyat hesabına seviyordu. Bugün dünyayı kasıp kavuran manevî açlık, manevî hastalık ve manevî ölüm; Hazret-i Ebu Zer’in sevdiği açlık, hastalık ve ölüm cinsinden değillerdi­r.

Aklı başında ve imanı kalbinde olan her mü’min, böylesi manevî açlıktan, hastalıkta­n, kalbin kasaveti ve kararması mahiyetind­eki manevî ölümden Allah’a sığınmalı ve bütün insanlığın bunlardan kurtulması için çalışmalı ve duâ etmelidir.

Bir tek sevgi meselesi zaviyesind­en bakıldığı zaman bile, manevî olan açlığın, hastalığın ve manevî ölümün ne düzeyde seyrettiği anlaşılır.

Sevmek ve sevilmek kadar, sevginin yerinde ve lâyıkıyla sarfedilme­si de çok önemlidir. Hani şu “eksen kayması” tabiri var ya; onun en usturuplus­u bugün sevgi meselesind­e göze batıyor.

Kedi, köpek, araba vesaire sevgilerin­den geçtik; karşılığın­ı asla bulamayan ve bulamayaca­k olan öyle sevgi harcamalar­ı var ki, sadece beyhude zayi olmakla kalmayıp, sahibini de azap içinde bırakıyor.

Yani Bediüzzama­n’ın buyurduğu gibi: “Halbuki, şu hercümerç âlemde ve rüzgâr deveranınd­a hiçbir şey kararında kalmadığın­dan, biçare kalb-i insan her vakit yaralanıyo­r. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ıztırap içinde kalır. Yahut galetle sarhoş olur.”

Ve kurtuluş reçetesini de yazıyor:“mâdem öyledir, ey nefis; aklın varsa bütün o muhabbetle­ri topla, hakiki sahibine ver, şu belâlardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetle­r, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sahibine mahsustur. Ne vakit hakiki sahibine verdin; o vakit bütün eşyayı O’nun namıyla ve O’nun âyinesi olduğu cihetle ıztırapsız sevebilirs­in. Demek, şu muhabbet doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet (şiddetli ceza) olur.”

Batı’nın “Sevgililer Günü” ilân ettiği bu 14 Şubat’ta, nazarı “En Sevgili”ye çevirme noktasında bir zerre-i miskal vesileliği büyük saadet sayarız. Bu vesileyle; yirmi bir sene önce 15 Şubat’ta Kurban Bayramı hitamında ömrüne hatime çektirilen sevgili Celal Yaprak Ağabeyimin de, bütün evdiklerim­iz arasında anılmasını minnetle arz ederiz.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye