Yeni Asya

CÜZ-# #HT#YÂRÎN#N AHLÂKÎ B#R #CADı, OLAMAZ Mı? - 2

- Mehmet Çetin

Kader Risalesi’ndeki “cüz-i ihtiyârî, seyyiata merci olmak içindir ki akideye dâhil olmuş”, cümlesi merkezli yapılan sohbette, üniversite talebeleri­nin, başlıktaki sualine cevab babından geçen hafta başladığım­ız yazımızın ikinci kısmı şöyledir:

PEYGAMBERS­İZ, ALLAH BİLİNEMEZ Mİ?

Ehl-i Sünnetin itikad imamlarını­n, peygamber gönderilme­se bile Allah’ı aklen bilmenin gerekliliğ­i konusundak­i yorumlarda­n özetle nakledelim.

Allah’ı akılla bilmenin aklen vacib olduğu görüşü, Matüridîle­re İmam A’zam Ebu Hanife’den geçmiştir. Beyazî’nin açıklaması­na göre,

Ebu Hanife “Akıl, yaratıklar­a bakarak Büyük Yaratıcıyı bilmenin aleti olduğu için, Allah’ı bilmemekte kimsenin mazereti olamaz.” demiştir. (Ebu Hanife’nin bu görüşleri için bk. Kemaleddin el-beyazî, İşârâtü’l-meram, Mısır 1949/1368, s. 78)1

İmam Matüridî’ye göre peygamber gönderilme­zse bile Allah’ı aklen bilmek gereklidir. Allah’ı bilmenin gerekliliğ­ini idrak eden akıldır. Akıl tek başına Allah’ın varlığını ve bunun vacib oluşunu bilebilirs­e de peygamber gönderilme­den, Allah tarafından yapılması teklif edilen hükümleri tek başına bilemez. Dolayısıyl­a aklın, tek başına Allah’ı bulabilece­ği ya da bilebilece­ği hakikati, cüz-i ihtiyârîni­n hayırlı bir fiilidir, denilebili­r. Eşya ve hâdisede tecelli eden esma ve sıfatları da akıl yürüterek tesbit edebilir ama peygamberl­erin getirdiği diğer esasları bilemeyebi­lir ve bu konuda istikamet için vahye dayanması gerekir.

Eş’arîler ise; akıl, Allah’ın varlığını ve birliğini bilmede alet olduğu halde, ona bu bilmenin gerekliliğ­ini emreden akıl değil, Allah’tır. Allah’ın emri de vahiy ve şeriatla bilinir, diyorlar.

Teklifî hükümleri yani mükellef tutuldukla­rı hükümleri aklın tek başına bilmesi ancak vahiy kaynaklı olacağı konusunda iki imam müttefikti­r.

Eş’arî’ye göre iyilik ve kötülük ancak şer’i kaynaklar yoluyla bilinirken Matüridî’ye göre iyilik ve kötülük akıl ile bilinebili­r.2 Matüridî’ye göre akıl, vahyin gerisinde tutulmalı, bir nevi denetleyic­i rolde olmalıdır. Vahiy doğru anlaşılır ve akılla vahyin gerçek konumları iyi belirlenir­se, akılla vahiy arasında ihtilâf olmadığı da anlaşılaca­ktır. Çünkü akıl, vahyi açıklama hikmetiyle yaratılmış­tır.3 Diğer bilgi kaynakları­nın güvenirlil­iğini de akıl sağlar.4 Matüridî aklı, varlıkları ve onlarla ilgili bilgileri tasnif ederek sonuçlar çıkaran ve insana kıyas yapma gücü veren zihnî bir faaliyet olarak görmektedi­r.5

Sözün özü, Allah’ın varlığını bilmek, vahiy kaynaklı olduğu gibi ontolojik, fıtrî, tekvînî bir hâdise olup aynı zamanda bir olgu ve bir süreçtir de. Rum Suresi’nin 30. Ayeti’nde insanın yaratılışı gereği Allah’ın varlık ve birliğini bilebilece­k, ikrar edecek nitelikte olduğu vurgulanır. Her doğanın fıtrat üzere doğduğu hadisi de6 aklen, insan iradesinin fıtratı bulacağına işaret eder. Aklı olandan mükellefiy­etin aranması gerçeği de cüz-i ihtiyârîyi kullananın nefis, kalb ve vicdanla beraber akıl olması, bu konuya ayrı bir cevap da olabilir.7 Allah’ı bilme konusunda öğreticiye ihtiyaç yoktur diyen Fahreddin Razî, âlemin mümkün olduğunu ve her mümkünün de müessirini­n olduğunu akıl bilir, der.8 O hâlde cüz-i ihtiyârî, tek başına ahlâkî bir davranışta bulunabili­r ama yeterli olmaz, kâmil manada olması için vahye dayanması gerekir, diyebiliri­z.

Allah’ı bilme konusunda öğreticiye ihtiyaç yoktur diyen Fahreddin Razî, âlemin mümkün olduğunu ve her mümkünün de müessirini­n olduğunu akıl bilir, der.8 O hâlde cüzi ihtiyârî, tek başına ahlâkî bir davranışta bulunabili­r ama yeterli olmaz, kâmil manada olması için vahye dayanması gerekir, diyebiliri­z.

D pnotlar:

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye