MATBUATTA ITIDALIN LISANı
HERKES VAZIFESINI BILMELI, SÛ-I ISTIMAL ETMEMELI
Gazeteler iki vazife-i mühimmeyi deruhte etmiştir. Çünkü, iki rütbeye mazhar olmuş: Birincisi “dellâlü’lmehasinü ve’l-meayib”, ikincisi hatibü’l-umûmî veyahut mürebbiyü’l-efkâr.
Evvelki ünvan iktiza ediyor ki, hâkimiyet-i millet ve hakk-ı teftişin seyf-i kàtıı olan lisan-ı matbuattaki tesiratı muhafaza etsin.
İkinci ünvan iktiza ediyor ki, efkârı terbiye ve talim etsin, sathî etmesin. Halbuki, şimdi aksü’lamel yapıyor. Zira bu kadar kesret ve karmakarışıklık bu tesiratı inkısama vermekle kuvvetini kaybetmiş ve efkârı âdeta sathî etmiş ve ehl-i sa’yin vaktini de imâte ediyor.
Hem de gazete sahibi, zemin bulmak için fikr-i intikamın maden-i habîsi olan şahsiyatı karıştırıyor. Veyahut on para kazanmak için ahlâk-ı İslâmiyeyi esasıyla sarsan istihzaat ve terzilât ve müstehcenat ile ezhan-ı şûrede ahlâk-ı rezilenin tohumunu ekiyorlar. Veyahut devletin en mühim, en nazik ve en hafî noktalarını avâmın ezhanına arz ediyorlar ki, bizi bu hale düşüren malâyanilik ve mâfevkinin vazifesine karışmak gibi seyyiata meydan veriyorlar. Bu gazetelere ya tensikat veya taksimü’l-a’mâl kaidesinin icrası lâzımdır.
Ciddî gazetelerin âyinelerinde iki aylık çocuğun ağzına ekmek doldurmakla çarçabuk büyük olmak için öldüren seksen yaşındaki acuzenin suret-i kabîhi içinde görünüyor.
Ve mizah gazetelerinin paslı mir’atlarında üçüncü arkadaşın müşairâne vaktinde kafiye-i “sâ”yı bulmak için: [“Hanımım benden üç talâkla boştur.”]!..
Arkadaşları demişler: [“Zavallının günahı nedir?”] [“Dedi: Kafiye sıkıntısıdır.”] Bu paslı, müzahref âyine içinde bunun suretini görüyoruz. Ey Gazeteciler!
Hedef-i maksadımız olan ittihadı sizin cerbeze ile yaptığınız mugalâtalar ile inhilâl-i anâsırı netice vermekte olduğundan, bizim dilîn-i hayatımız olan mukaddemat-ı ittihadı akim bırakıyorsunuz.
Hâsıl-ı kelâm: Evvel “Haydar Ağa”lık vardı. Şimdi siz de
“Haydo” yaptınız. Halbuki bize lâzım “Haydar”dır. O elmas kılıca benzeyen lisan-ı matbuata itidal ile saykal vurun; tâ ki ifrat ve tefrit ile pas tutmasın.
SAID ESKI SAID DÖNEMI ESERLERI, NUTUK, S. 103 LÛGATÇE:
dellâlü’l-mehasinü ve’l-meayib: ayıpları ve güzellikleri ilân eden.
dilîn-i hayat: (‘dilîn’ Kürtçe) hayat hissi, hayat duygusu, yaşama sevdası.
ezhan-ı şûre: verimsiz, çorak zihinler.
hakk-ı teiş: teiş, denetleme hakkı.
hatibü’l-umûmî: herkese hitap eden hatip, konuşmacı.
ifrat: aşırı, aşırılık, haddinden geçme, pek ileri gitme.
inhilâl-i anâsır: unsurların dağılması, millî birliğin bozulması.
itidal: aşırı olmama, orta halde olma, ölçülülük, denge.
lisan-ı matbuat: basın dili, medya dili, gazeteler.
mürebbiyü’l-eâr: fikirleri terbiye eden, olgunlaştıran.
saykal vurmak: cilâ vurmak, cilâlamak, parlatmak.
seyf-i kàtı’: keskin kılıç.
tefrit: ortalamanın altında kalma, tersine aşırılık, ifratın zıddı.
Evvel “Haydar Ağa”lık vardı. Şimdi siz de “Haydo” yaptınız. Halbuki bize lâzım “Haydar”dır. O elmas kılıca benzeyen lisan-ı matbuata itidal ile saykal vurun; tâ ki ifrat ve tefrit ile pas tutmasın.