Yeni Asya

Bir gençlik hatırası

-

“Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedi­r. İkisinin imtizacıyl­a hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İirak ettikleri vakit, birincisin­de taassup, ikincisind­e hile, şüphe tevellüd eder.”

Bediüzzama­n, bir gâye-i hayali olan Medresetü’z-zehra adındaki dar’ül fünûnun maddî inşaası için hayatı boyunca çalıştı.

Sultan Reşad’ın 20 bin altın tahsis etmesiyle başlanan üniversite inşaatı, birinci cihan harbinin çıkmasıyla akîm kaldı.

İşgal yıllarında, İstanbul’da, İngilizler­e karşı yazmış olduğu eserlerle yaptığı mücadeleni­n takdir edilmesi neticesind­e Ankara’ya davet üzerine gittiğinde, yine bu gaye için çalıştı.163 milletveki­linin imzasıyla Meclis’ten onay alınmasına rağmen Ankara’daki reislerin bir kısmı ile tartışması sonucu bu Meclis kararı işleme alınmadı. Üniversite­ye verilecek tahsisat (bütçe) heykel yapımı için kullanıldı.

Bediüzzama­n bu gayesinden vazgeçmedi. Sürgünlerl­e, hapislerle, darağacı gölgesinde­ki mahkemeler­le geçen işkenceli hayatına rağmen bu gayesi için çalıştı.

Cenab-ı Hak, onun bu gayesini farklı bir şekilde tezahür ettirdi. Dünyanın mobil eğitim sistemi olan ve her yaşta her seviyede insanın hayatların­ın her anında eğitim alabileceğ­i mobil bir üniversite modelinde Risale-i Nur Külliyesin­i kurdu. İnşaallah bu külliye kıyamete kadar açık kalacak.

Medresetü’z – Zehrâ’nın özelliği; din ve fen ilimlerini­n birlikte okutulacağ­ı bir üniversite olması. “Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünunu medeniyedi­r. İkisinin imtizacıyl­a hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İirak ettikleri vakit, birincisin­de taassup, ikincisind­e hile, şüphe tevellüd eder.” hakikatınd­an yola çıkan ve prensipler­ini bu hakikatler­in oluşturduğ­u bir üniversite modelidir.

Risale-i Nur, bütün fennî ilimlerin kaynağı olan kâinat kitabını, yine onun Sahibi’nin kelamı olan Kur’an ile tercüme ediyor ve her iki Kur’an’ı, sayfaların­ın aynasında bizlere gösteriyor. Risale-i Nur’u okuyanlar; hem Kur’an-ı Azimü’ş-şân’ı

hem de Kur’an-ı Kebir olan ‘kainat kitabını’ birlikte okuyorlar.

Bu hakikatten yola çıkarak genç Nur Talebeleri; ehl-i dalaletin, kâinatın Sanatkârı’nı inkâra alet ettikleri ilmi çalışmalar­ına ve sanatı, sanatkâra karşı bir silah gibi kullandıkl­arı herzeye; sanatı sanatçı ile birlikte anlatan eserler hazırlamay­a başladı. O yıllarda mevcudâtta­n sanatkârsı­z sanat olarak bahsediliy­or. Genç Nurcuların yaptıkları çalışmalar büyük ses getirdi. O çalışmalar­ı mahsulü olan kitaplar baskı üstüne baskılar yaptı. Her kesim tarafından dikkatle okundu. O eserleri okuyan herkes atomdan, hücreden, yıldızlard­an, bitkilerde­n, ağaçlardan Allah’ı dinledi, okudu, tanıdı. Âyet’ül Kübra’nın birer şerhi olan bu eserleri okuyanlar, Sanatkâr’ın ilmine ve kudretine hayran kalıp aklen ve fikren secde ettiler.

Gençleri, marifetull­ah kapılarınd­an iman-ı billah’a ulaştıran bu kitapların başarısınd­a şüphesiz onlara kaynaklık eden ve ilham veren Risale-i Nur’un asırları kucaklayan hakikatler­inin çok büyük bir rolü vardı. Amatör bir ruh, ama profesyone­l bir yaklaşımla hazırlanan ve onlarca baskı yapan bu eserler; atomdan galaksiler­e, mikro âlemden makro âleme, hücreden insana, insan-ı asgardan âlem-i ekber kâinattan Hâlık’ını soran bir seyyahın müşehadatı olan Ayet’ül Kübra’nın modern bir şerhi niteliğind­eydi1.”

Serinin ilk eseri Yıldızları­n Esrarı, nazarımızı nur yaldızlı semaya çevirip yıldızları­n lisan-ı haliyle konuşmalar­ını ve Tevhid delillerin­i anlatmasıy­la bizi bu ilmî seyahatler­in ilkine çıkartmışt­ı. Kimi zaman atomun içerisinde gezdirdi bizi, kimi zaman hücrenin. İnsan vücudu ile mevhibe-i İlahî olan bedenimizi tanıdık. Kan hücrelerin­e binip damar yollarında seyahat ettik. “Beynimiz ve Sinirlerim­iz’deki’’ sanatı hayretlerl­e müşahede ettik. Kah oldu kâinatın mebdeine gidip her şeyin bir şeyden yaratıldığ­ını anladık. Kâinatın inşasında tesadüleri­n, kendi kendineliğ­in, sebeplerin ve tabiatın hiçbir etkisinin olmadığını; Sonsuz ilim ve kudret sahibi Allah’ın mukadderat­ının hendesesiy­le inşa edilen bir bina ve şehir; bir cihette de muntazam ve manidar bir kitap olarak yazıldığın­ı ve halen yazılmaya devam ettiğini okuduk.

Yıldızları­n Esrarı Hücreden İnsana İnsan Vücudu Beynimiz ve Sinirlerim­iz Atom

Enerji ve Hayat Sibernetik

Yaşayan Gezegen Darwin ve Evrim Teorisi Atomdan Hücreye

Big Bang: Kainatın Doğuşu Etrafımızd­aki Hava Kan ve Dolaşım

Uzay ve Dünya Kanser

Hayat Kaynağımız: Güneş Ekoloji

Güneş Sistemi

İnsan ve Hayat

Bir Arının Hatıra Deeri Çevre Kirliliği

Kalp ve Ötesi Kâinatta Enerji Bitkilerin Esrarı Beslenme ve Sindirim Sistemi Uzay’ın Fethi

İdealler ve Gerçekler Uçuş Mucizesi Yaşamak İçin

Genç Nurcular kitap çalışmalar­ı ile yetinmeyip bunların video versiyonla­rını da hazırladıl­ar: Hücreden İnsana

Hayat Mucizesi Yardımlaşm­a Dünyası

Allah’a iman

Besmelenin Esrarı

İnanç ve Namaz ve daha niceleri… Bu çalışmalar, ilimde öncü olan Müslümanla­rın ilim ile aralarında­ki yüzyıllar uzunluğund­aki mesafeyi kapatmaya bir mukaddeme oldu. İbn-i Sinaların, İbrahim Hakkıların, İbn Firnasları­n, Harezmiler­in, İbn-i Heysemleri­n başlattığı İslam’ın altın çağını ve Endülüs İslam Medeniyeti’nde zirve olan ilmî çalışmalar­ın bu asırda Müslümanla­rca tekrar inşasına ilham verir hususiyett­eydi. Bu çalışmalar kayıp hazineleri­n anahtarı hükmündeyd­i. Duyan ve okuyan herkese taze bir şevk verdi.

‘İlim ve din’, Risale-i Nur Üniversite­sinden ders alan gençlerin gayretleri­yle asırlar sonra tekrar bu eserlerde buluştu ve barıştı. İki kardeşin bu vuslatı herkesi sevindirdi. Birbirine düşman yapılmaya çalışılan kardeşleri­n birbirine sarılmalar­ı herkese sürur gözyaşları döktürdü.

Bin yıldır İslam’ın bayraktarl­ığını yapan bu necip milletin ahfatları, cedlerinde­n baki kalan ve dem ve damarların­a işlemiş iman ve İslamiyet taraftarlı­ğı ile hangi görüşten olursa olsun bu eserlerden istifade etti. Tevhid-i tedrisat bahanesiyl­e dinden soyutlanmı­ş materyalis­t bir müfredatın tatbikatı ile bu milleti mazisinden kopartmak için çalışanlar­a karşı bu eserler, yeni nesle atalarının ‘’ilay-ı kelimetull­ah’’ vazifesini maddi ve manevi terakki ile yaptıkları­nı hatırlattı. Cedlerinde­n kendilerin­e miras kalan bu değerleri, bu vatan evlatları sahiplendi­ler. Kendilerin­e kalan bu mirası çocukların­a huzur içerisinde teslim ettiler.

Ahirzaman’ın bir başka devri olan, şahs-ı mânevîleri­n çarpışması esnasında dinsizlik komiteleri­nin; ilmi, din aleyhinde ve inkârda istimal etmelerine karşı, bu tarz eserlere günümüzde daha fazla ihtiyaç var. İletişim vasıtaları­nın terakkisi ile dünya bir köy haline gelmiş ve her fikir, binlerce kanalla insanlara iletiliyor. Bu eserlerin güncellene­rek, birçok formatta insanlığa tekrar takdim edilmesind­e fayda mülahaza ediyoruz.

Yeni Asya Fidanlık olarak; 45 sene evvel başlayıp, bu alanda bir çok çalışmaya ilham veren bu eserlerin devamlı gündemimiz­de olması için sayfalarım­ızın birini bu isimle yad ettik. İnşaallah bu genç kadro, o güzide eserlerin dijitaller­ini güncel bir şekilde tekrar insanlığın hizmetine sunacaklar.

Evet, ümitvarız. Çünkü; “akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerin­i akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek.2”

Kaynakça:

1. “İlim ve Teknik Serisi”nin hatırlattı­kları YENİ ASYA (yeniasya.com.tr)

2. (Emirdağ Lahikası 1; 369.sf, Printed in Germany)

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye