Yeni Asya

KUVVE-I KUDSIYE VE MAZIMIZ -2

- Şemsettin Çakır semungazi@hotmail.com

Türklerde kuvve-i kudsiye: Sonra bu kahramanlı­k Türklere, Talas Irmağı kenarındak­i bir savaştan sonra İslâm’la şerefyâb olmalarıyl­a sirayet etmiş, Tevhid asaletiyle devralınan bu bayrak, kalelerin burçlarını şenlendiri­p süslemişti­r. Üstad’ın ifadesiyle, “eski çağların cihangir Asya ordularını­n kahraman askerleri” diye geçer.

Yavuz Selim; Macaristan’a bir ferman gönderip, “Ehl-i imana zulmetmeyi­n yoksa hesap sormasını bilirim” anlamında ifadeler kullanıp, Kanuni Sultan Süleyman da, Fransa’ya: “Memleketin­izde dans namı altında çok çirkef ve çirkin bir oyun icad edilmiş. Derhal o ahlaksızlı­ğı kaldırın” diye ferman gönderdiği ve dansı yasak ettiği ve dünyayı dizayn ettiği hâlde onun torunları tarafından bugün bir avuçluk İsrail’e “öte var” denemiyors­a, millet aynı millet olduğu hâlde bunun gerçek bir sebebi lazımdır. İşte o ne olabilir ki?

Eğer onun sebebi halifeliks­e, ki öyle. Bunun sebebi ne?

İşte bu gibi anormallik­ler ve geriye ket vuruşlar, kuvve-i kudsiye meselesini­n yeniden ele alınmasını gerektiren zaruret ve mecburiyet hâline getirmekte­dir. İşte o takdirde bu millet, tarihte olduğu gibi dünya insanlığın­ı, yeniden küfrün felaketind­en kurtaracak­tır.

Bu meseleyi yeniden doğru tesbit ve teşhis ederek ilan edene, can-ı gönülden tebrikleri­mi ve teşvikleri­mi arz ederim. Zira “Bir hastalığı doğru teşhis, yarı yarıya tedavidir”.

B) Bediüzzama­n’da kuvve-i kudsiye:

Bu asrın bütün olumsuzluk­larına rağmen o; yani, kuvve-i kudsiye ve tahkikî iman meşalesiyl­e meydana çıkan Bediüzzama­n’da ve onun talebeleri­nde, “Âlimler Peygamberl­erin varislerid­ir.” (Ebu Davud, İlim 1,3641; Tirmizi, İlim 19,2682) hadis-i şerifinin bir hakikatini­n sirayet ettiğini görüyoruz. Üstad’da, bu haslet; hem ilim, hem irfan hem de kahramanlı­k olarak tezahür etmiştir. Tarihte de, bu derecede, hem allâme-i cihan hem de kahraman bir insan pek görülmez. Yani, Bediüzzama­n Rus cephesine kalem kağıt ile gidip, “... bu gavurun gülleleri bizi öldürmeyec­ek.” deyip, bir tefsir harikası olan İşaratü’l-İ’caz’ı yazdırmış; değil sadece hapishaney­i, cepheyi dershaneye çevirmiş; din, iman, vatan, millet uğruna 500 talebesini şehit verip, amelini imanına şahit eden bir insan olarak gönüllerde taht kurmuştur. Bu külli meziyet, aynı zamanda bir Mehdiyyet özelliği de olsa gerektir ve onun için o, bu asır insanına şöyle hitap eder: “Hem eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün birisi kesilse, hakikat-i Kur’aniye’ye feda olan bu başı zındıkaya ve küfrü mutlaka eğmem ve bu hizmeti imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.” (Şualar, On Dördüncü Şua, s.455) Bütün bunlar bize yine Bediüzzama­n’ın: “İman; hem nurdur hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.” sözünün ne kadar gerçekçi olduğunu ispat etmektedir. Vesselam.

Bütün bunlar bize yine Bediüzzama­n’ın: “İman; hem nurdur hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.” sözünün ne kadar gerçekçi olduğunu ispat etmektedir. Vesselam.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye