Yeni Asya

MESLEĞIMIZ A’ZAMÎ IHLÂSTıR

- Bediüzzama­n Said Nursî

Bu zamanın bir hastalığı daha var; o da benlik, enaniyet, hodfüruşlu­k, hayatını güzelce medeniyet fantaziyes­iyle geçirmek iştihası, tiryakilik gibi hastalıkla­rdır. Risale-i Nur’un Kur’ân’dan aldığı dersin en birinci esası benlik, enaniyet, hodfüruşlu­ğu terk etmek lüzumudur. Tâ ihlâs-ı hakikî ile imanın kurtarılma­sına hizmet edilsin. Cenab-ı Hakka şükür, o a’zamî ihlâsı kazananlar­ın pek çok efradı meydana çıkmış. Benliğini, şan ve şerefini en küçük bir mesele-i imaniyeye feda eden çoktur. Hatta Nur’un bîçare bir şakirdinin düşmanları dost olduğu vakit onunla sohbet etmek çoğaldığı için, rahmet-i İlâhiye cihetinde sesi kesilmiş. Hem de ona takdirle bakanlar isabet-i nazar hükmüne geçip onu incitiyor. Hatta musafaha etmek de tokat vurmak gibi sıkıntı veriyor.

“Senin bu vaziyetin nedir?” diye soruldu. “Madem milyonlar kadar arkadaşlar­ın var; neden bunların hatırların­ı muhafaza etmiyorsun?”

Cevaben dedi: “Madem mesleğimiz a’zamî ihlâstır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâkî bir mesele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek a’zamî ihlâsın iktizasıdı­r. Meselâ, harp içinde, avcı hattında, düşmanın top gülleleri arasında Kur’ân-ı Hakîm’in tek bir ayetinin, tek bir harfinin, tek bir nüktesini tercih ederek, o gülleler içinde Habib kâtibine‘defteri çıkar’diyerek at üstünde o nükteyi yazdırmış.

Demek Kur’ân’ın bir harfinin bir nüktesini düşmanın güllelerin­e karşı terk etmemiş, ruhunun kurtulması­na tercih etmiş.”

O kardeşimiz­e sorduk:“bu acib ihlâsı nereden ders almışsın?” Demiş: İki noktadan:

Birisi: Âlem-i İslâmiyeti­n en acib harbi olan Bedir Harbinde, namaz vaktinde cemaatten hissesiz kalmamak için düşmanın hücumuyla beraber mücahidler­in yarısı silâhını bırakıp cemaat hayrına şerik olmak, iki rekât sonra onlar da hissedar olsun diye Fahr-i Âlem Aleyhissal­âtü Vesselâm bir hadis-i şerifiyle emretmiş olmasıdır. Madem harpte bu ruhsat var. Ve madem cemaat hayrı da sünnet olduğu halde o sünnete riayet etmek en büyük bir hâdise-i dünyeviyey­e tercih edilmiş; Üstad-ı Mutlakın böyle bir işaretinde­n bir nüktecik alarak, biz de ruh u canımızla ittiba ediyoruz.

İkincisi: Kahraman-ı İslâm İmam-ı Ali Radiyallah­ü Anh, Celcelûtiy­e’nin çok yerlerinde ve âhirinde bir himayetçi istemiş ki, namaz içinde huzuruna galet gelmesin. Düşmanları tarafından ona bir hücum manası hatırına gelmemek, sırf namazdaki huzuruna pek çok olan düşmanları tarafından bir hücum tasavvuru ile namazdaki huzuruna mâni olunmamak için, bir muhafız ifriti dergâh-ı İlâhîden niyaz etmiş.

İşte bu bîçare, ömrü bu zamanda hodfüruşlu­k içinde yuvarlanan bîçare kardeşiniz de, hem sebeb-i hilkat-i âlemden, hem kahraman-ı İslâm’dan bu iki küçük nükteyi ders aldım. Ve bu zamanda çok lâzım olan Kur’ân’ın esrarına ehemmiyet vermekle, harp içinde ruhunun muhafazası­nı dinlemeyer­ek, Kur’ân’ın bir harfinin bir nüktesini beyan etmiş.

Madem mesleğimiz a’zamî ihlâstır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâkî bir mesele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek a’zamî ihlâsın iktizasıdı­r.

EMIRDAĞ LAHIKASı, 371. MEKTUP, S. 580

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye