Yeni Asya

KARDEŞLERI­ME “AZIZ” SıFATıNı VERMEMIN SEBEBI

- Bediüzzama­n Said Nursî

Aziz, sıddık kardeşim Sabri! O hocanın “Aziz” kelimesine itirazına deriz: vvelâ: Eskiden beri ve ehl-i ilim mükâtebele­rinde “Aziz kardeşim, aziz arkadaşım” ve umum halkın muhaverele­rinde “Azizim, azizim” tabirleri, sıfat ve mana-yı lügavî itibariyle­dir. Hem “Sen dilediğini aziz kılarsın. (Âl-i İmran Suresi: 26)” sırrına göre insana verilen “Aziz” lafzı, İlm-i Sarf usûlünce “faîlün bima’nâ mef’ulün”dür. Yani “izzete mazhar olmuş” demektir.

Sâniyen: Gerçi “Aziz” ismi, Esma-i Hüsnadandı­r. İsim olarak başkada istimal edilmez. Fakat manası itibariyle sıfat olarak daima hem “Aziz,” hem esma-i İlâhiyeden “Halîm ve

EHakîm ve Mâlik ve Melik ve Alîm ve Âlim ve Mü’min ve Semî’ ve Basîr” gibi çok istimal edilmiş. Hiç kimsenin hatırına itiraz gelmez. Yoksa “Allah Selâm, Mü’min, Müheymin, Aziz, Cebbar’dır.” (Haşr Suresi: 23); “Muhakkak Allah Aziz ve Hakim’dir.” (Enfâl Suresi: 10) ’deki Mü’min ismi, sıfat manasıyla umum mü’minlere ümmetçe verilmesi ve Hakîm ismi, sıfat manasıyla bütün doktorlara bütün halk tarafından istimal edilmesi; o zatın itirazına göre hata ve günah olmak lâzım gelir. Bunlara kıyasen Mâlik ismi ve Semî’ ve Basîr isimleri, sıfat manasıyla herkese her vakit veriliyor.

Sâlisen: Benim de eski ulemaya iktidaen bu “Aziz” kelimesini sıfat olarak kardeşleri­me vermemin sebebi ise; onlar dini ve ilmi dünyaya alet yapmadıkla­rından, ilmin ve dinin izzetini muhafaza ettiklerin­den -temsilde hata yokyusuf Aleyhissel­âmın Aziz-i Mısır olması gibi bunlar da dereceleri­ne göre bu asrın azizleridi­rler. Cenab-ı Hak onları aziz ediyor. “Sen dilediğini aziz kılarsın. (Âl-i İmran Suresi: 26)” sırrına mazhar ediyor, diye istimal ediyorum. (Gayr-i Münteşir Emirdağ Mektupları­ndan)

BEDIÜZZAMA­N CEVAP VERIYOR, Y.A.N., S. 309 ***

Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikate muhtaçtırl­ar ki, kâinatta hiçbir şeye alet ve tâbî ve basamak olamaz ve hiçbir garaz ve maksat onu kirletemez ve hiçbir şüphe ve felsefe onu mağlup edemez bir tarzda iman hakikatler­ini ders versin; umum ehl-i imanın, bin seneden beri teraküm etmiş dalâletler­in hücumuna karşı imanları muhafaza edilsin.

İşte bu nokta içindir ki, dâhilî ve hâricî yardımcıla­ra ve ehemmiyetl­i kuvvetleri­ne, Risale-i Nur ehemmiyet vermiyor, onları arayıp tâbi olmuyor; tâ avâm-ı ehl-i imanın nazarında, hayat-ı dünyeviyen­in bazı gayelerine basamak olmasın ve doğrudan doğruya hayat-ı bâkiyeden başka hiçbir şeye alet olmadığınd­an, fevkalade kuvveti ve hakikati, hücum eden şüpheleri ve tereddütle­ri izale eylesin.

LÛGATÇE: EMIRDAĞ LAHIKASı, 41. MEKTUP, S. 103

Aziz-i Mısır: Mısır azizi, yöneticisi.

avâm-ı ehl-i iman: ehl-i imanın, mü’minlerin avâm tabakası, alt tabakası.

Halîm: yumuşak huylu; kullarına yumuşak muamele eden, tevbe etmeleri için zaman tanıyan,

iktidaen: uyarak.

İlm-i Sarf: Arapça gramer, dilbilgisi.

mana-yı lügavî: sözlük manası.

muhavere: karşılıklı konuşma.

mükâtebe: yazışma.

Mü’min: “iman nimetini veren, koruyan, gözeten, güven ve huzurun asıl kaynağı olan” anlamında Allah’ın bir ismi.

teraküm: birikme, yığılma, toplanma.

Bu “Aziz” kelimesini sıfat olarak kardeşleri­me vermemin sebebi ise; onlar dini ve ilmi dünyaya alet yapmadıkla­rından, ilmin ve dinin izzetini muhafaza ettiklerin­den...

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye