28 ŞUBAT’ı SORGULARKEN 27.
yılını da geride bıraktığımız ve vaktiyle birilerinin dillendirdiği “Bin yıl sürecek” iddiasını ne yazık ki haklı çıkaracak hukuksuz icraatın AKP iktidarında ve tek adam rejiminde evvelce görülmemiş boyutlara tırmandığı bir ortamda 28 Şubat’ı sorgularken, süreç boyunca sergilenen ibretli savrulma örneklerini gözden kaçırmamak gerekiyor.
Geldiğimiz noktada müşahede edilen bazı çarpıcı örneklerden başlayacak olursak:
28 Şubat’ın en çok tepki çeken icraatı olan başörtüsü yasağının yol açtığı mağduriyetlerin sembol isimlerinden olup da şimdi iktidar partisinde yönetici konumuna getirilenler, bu dönemdeki bilumum hukuksuzluklar karşısında inanılmaz bir duyarsızlık içinde oldukları gibi, tek adam rejiminde “pik” yapan devletçi, dayatmacı ve “güvenlikçi” politikaların da en hararetli ve ateşli savunucuları haline geldiler.
Buna karşılık 28 Şubat’ın başörtüsü yasağına karşı verdiği mücadele sebebiyle o zaman zindana konulan Hüda Kaya gibi bir isim, şimdi de “terör” suçlamasıyla yine hapishanede.
Aynı şekilde terörle de, silahla da, darbeyle de hiçbir alâkaları olmadığı halde “terörist” suçlamasıyla tutuklanan, yargılanan ve mahkûm edilen on binlerce başörtülü kadın da.
İşin en acı taralarından biri, hedefe konulan bu başörtülü hanımların bir kısmının, başörtülü polislerin de görevlendirildiği terörle mücadele timleri tarafından evleri basılıp gözaltına alınması, başörtülü hâkimler tarafından tutuklanıp mahkûm edilmesi, başörtülü gardiyanlar nezaretinde demir parmaklıkların arkasına konulması, çıplak arama dahil nice insanlık dışı muamelelere maruz bırakılması ve bütün bunların üstüne bir de dün yasak mağduru iken bugün iktidar politikalarının militan savunucuları haline gelen başörtülü siyasetçilerin iftiralarına ve aşağılayıcı suçlamalarına hedef olmaları.
Aynı başörtülü siyasetçilerin, 28 Şubat’ta kendilerini cansiperane savunmuş olan insan hakları aktivistlerini bugün “terör destekçiliği” ile suçlamaları da bir başka savrulma örneği.
28 Şubatçıların başörtüsü yasağını imamhatip ve ilahiyatlara kadar taşıdıkları dönemde bu hukuksuz dayatmayı, kendi uydurdukları “fetva”larla savunan resmî ilahiyatçılar vardı.
Ve bir taraftan MGK generallerine “müçtehid” payesi verip, “İsabet ederlerse iki, hata yaparlarsa bir sevap alırlar” derken, diğer taraftan “Başörtüsü füruattır” diyerek, epeyce genç kız ve hanıma başlarını açtırmak suretiyle, yasağa karşı verilen mücadeleyi zaafa uğratıp “rejim uleması”na ve yasakçılara destek verenler de...
İşte Yeni Asya bütün bu savrulmalar ortasında, haktan asla taviz vermeyen dengeli ve kararlı duruşuyla farkını göstererek bugünlere geldi ve aynı duruşla yoluna devam ediyor.
* Başarılı bir ameliyat geçiren değerli yazarımız Prof. Dr. İlyas Üzüm’e geçmiş olsun diyor, Şafi-i Hakiki olan Rabbimizden hayırlı şifalar diliyoruz.